“AKTİF” TÜRKÜ SÖZÜ YAZMA YÖNTEMLERİ

Öğrencim Siracettin SAĞLAMÇALAR’a

 

Sevgili Siracettin,

İşlerimin yoğunluğundan dolayı, 32 Ocak 2011 tarihli mektubuna ancak bugün cevap verebiliyorum kusura bakma. Mektubunda “…30 Eylül İlköğretim Okulu 6. sınıfta okumaya başladığını, tüm derslerinin çok iyi olduğunu, yalnız müzik dersinde biraz(!) zorlandığını, Müzik öğretmeniniz Dürdane LAFSÖYLETMEZ’in düzeyinizin çok üstünde ödevler verdiğini” yazıyor ve “ ödevlerin altından teker teker kalkamadığınız için üçer kişilik kümelere ayrıldığınızı, sınıf arkadaşlarınızdan İsfendiyar TAMAKTİF ve Hasibe KENDİNBİLMEZ’ le aynı küme içinde yer aldığınızı, son ödevinizin de «bir türkü sözü yazma» olduğunu” belirtip, “türkülere söz yazmanın ne demek olduğunu ve nasıl yapılabileceğini” soruyorsun.

Sevgili Siroş,

Türk müziğinin “türkü” adı verilen dalı, zaten “sözlü” eserler sınıfına girdiği için, sözü olan bir türküyü alıp ona yeniden söz yazmanın hikmet-i kerîmesini ben de tam olarak anlayabilmiş değilim. Bizler (bir zamanlar birlikte yaptığımız derslerden de hatırlarsın) öğrencinin “gıpraşmasına”, “gımıldanmasına”, “konuşmasına” ve bilhassa “soru sormak” gibi “anarşist” faaliyetlerine asla ve katta izin vermeyen “klasik” kafalı hocalar olduğumuz için “anlayamamış” olmam gayetten de doğaldır. Oysa yeni müzik öğretmeniniz Dürdane Hanım,  son zamanlarda pek revaçta olan “aktif öğrenme” yönteminin en ateşli savunucularından biri olduğu için, bu tür ödevleri, sırf sizleri daha “aktif” hale getirebilmek amacıyla veriyor olabilir. Zira, sözü zaten var olan bir türküye yeniden söz yazmak, çok “yaratıcı” bir faaliyet (!) olup, insanı düşündürür, eğlendirir, yaratıcılığını kamçılar (malum olduğu üzere, bazılarının “yaratıcılığını” harekete geçirebilmek için “kamçı” kullanmak gerekiyor) ve sonunda da insanı eser sahibi yapar. Bu nedenle sızlanmayı bırakıp, bu işin nasıl yapılması gerektiğini öğrenmeye bakalım.     Kendim klasik kafalı bir hoca olduğum için, sözlü bir esere tekrar söz yazmanın nasıl bir şey olabileceğini bir türlü anlayamadığımdan, bu işi başkalarının nasıl yaptığına bakarak öğrenmek istedim ve (yaptığım tüm araştırtmalara rağmen) ne yazık ki     yalnızca bir örnek bulabildim. (Nedense başka hiçbir kimse bu denli “aktif” bir işe tevessül etmemiş). Ama önemli değil, her şeyin bir ilki vardır ve bu konudaki öncülüğü de üç müzik eğitimcimiz yapmış. Onlar da üç kişi bir araya gelip herkesçe bilinen bir Tokat türküsünü almışlar, sözlerdeki en karakteristik yerleri olduğu gibi bırakıp ayrıntılarda ufak değişiklikler yaparak, herkesçe bilinen     bir halk türküsünün “söz yazarı” olma onuruna ulaşıvermişler. Üstelik bunu bir kitapçık içinde yayınlamak suretiyle literatüre de sokmuşlar. Sizler henüz ilköğretim çağında olduğunuz için bu kadarını yapamasanız bile, aynı türkü sözünü üçünüz birlikte yazmış olduğunuz için, başarıyı da birlikte paylaşıp aynı sözle üçünüz birden sınıf geçersiniz.  Hele bir de, yazdığınız sözü okul dergisinde falan yayınlatma olanağı bulabilirseniz (Dürdane Hanım bu konuda size referans verebilir) artık sizi kimse tutamaz…

 

Şimdi gelelim sizler için bulabildiğim örnek çalışmaya: “Halk türküsüne söz yazma” aktivitesinden dolayı, sanırım türünün de ilk örneği olan bu çalışma Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi GSEB Müzik Eğitimi Anabilim Dalında görev yapmakta olan üç öğretim elemanı (Yrd.Doç.Dr. Sermin BİLEN, Dr. Banu ÖZEVİN, Dr. Esin Uçal CANAKAY) tarafından gerçekleştirilmiş. Öğretim elemanları, “El Vurup Yâremi İncitme Tabip”, “Bugün Ben Bir Güzel Gördüm”, “ El Çek Tabip El Çek Sinem Üstünden”, “Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme”, “Sabahın Seherinde Ötüyor Kuşlar”, “Burçak Tarlası” ve “Kalenin Bedenleri” gibi bir birinden güzel halk türkülerinin menbaı olan güzel Tokat ilimizin çok bilinen ve sevilen bir başka türküsü “Şu Dereler Şu Düzler”i alıp bakın nasıl söz yazmışlar:

 

Aşağıda ilk 4 satırının orijinalini gördüğünüz bu türkünün sözlerindeki en karakteristik öğe, giriş ve bağlantı müziği olarak da kullanılmış olan “Bom bili bom” ve “amman amman” bölümleridir.

 

Şu dereler şu düzler, amman amman amman

Kem küm dökülen sözler, bombili bili bili bom bom , bombili bili bili bom 

Yine mi sürmelendi, amman amman amman

           Ocak söndüren gözler,     bombili bili bili bom bom , bombili bili bili bom”

 

Anılan kitapçıkta, yukarıda bold yazı karakteriyle işaretlediğim karakteristik öğeler aynen kullanılıp yalnızca italik harflerle yazdığım kelimeler değiştirilmiş ve sözler şu hale getirilmiş:

 

Suda ördek yüzüyor, aman aman aman

Salınarak geliyor, bombili bili bili bom bom , bombili bili bili bom

Salınarak gelişi, aman aman aman

Çok hoşuma gidiyor, bombili bili bili bom bom, bombili bili bili bom”

 

…ve bu değişikliğe istinaden     asırlık türkünün sözlerini yazma onuruna ulaşılmış… Ve bu onur, üç öğretim elemanı tarafından paylaşılıp türkünün başlığında belirtilmiş:

 

(Sermin BİLEN, Banu ÖZEVİN, Esin Uçal CANAKAY, Orff Destekli Etkinliklerle Müzik Eğitimi, Müzik Eğitimi Yayınları / 17, Kültür Kitapları Serisi / 03, Ankara, 2009, s. 55)

 

Herkes tarafından bilinen bir halk türküsünün sözlerinde, o sözlerin en karakteristik öğeleri aynen alınmak suretiyle yapılan böyle bir değişiklik, bunu yapanları “söz yazarı” olarak nitelemeyi gerektirir mi bilmem ama, ben şahsen yapılan değişikliğin gerekçesini de anlayabilmiş değilim. Bir zamanlar TRT Sansür Kurulu’nun hoşuna gitmeyen türkü sözleri, kurul üyeleri tarafından değiştirilip asıl kelimenin ritmine uygun başka kelimeler kullanılırdı… Bu türkünün sözlerinde değiştirilmesi gereken “yasaklı” bir kelime de yok ama “Şu dereler şu düzler / Kem küm dökülen sözler” satırlarında olmasa bile Yine mi sürmelendi / Ocak söndüren gözler” satırı belki sakıncalı bulunmuş olabilir… Öyle ocak falan söndüren tehlikeli “gözler” yerine “ördek” dersin olur biter. Türkünün orijinal sözlerindeki muhtemelen en sakıncalı (!) yerler sayılabilecek “yosmam” ve “çakır göz” kelimelerinin geçtiği satırlar da     atılıp, “ördek dörtlüğü” ile yetinilince alın size ördekler kadar saf, ördekler kadar masum bir türkü sözü… Bu da basılıp eğitimin hizmetine sokulunca öğrenciler türkünün sözlerini böyle öğrenir ve bir gün radyodan aslını duyduklarında: “Aaaaaaaaa ! Tokat’lılara bakın! Bizim hocaların türkü sözünü orasından burasından değiştirip kendilerine mal etmişler” deyiverirlerse hiç şaşmam. Ama desinler önemli değil, onlar yapılan işin eğitsel değerini bilemezler… Bu yeni bir eğitim yöntemi.  Öğrencilerin ya da bizler gibi klasik eğitim yanlısı geri kafalıların anlayıp becerebileceği işler değil bu işler…

Suda ördek yüzüyor / Salınarak geliyor”

 

Yalnızca bu iki satır bile, nasıl bir sanat eseriyle karşılaştığımızı görmemiz için yeterli değil midir?… Buradaki “ördeğe” dikkat edin! Bu “ördek” öyle bir ördek ki, yüzerken aynı zamanda salınarak gelebiliyor (demek ki yüzerken yürüyor) ve bu “geliş” biçimi (nedendir bilinmez) çok da hoşa gidiyor… Şu halde burada konu, ördekciğin yüzmesi değil, salınarak yürüme biçimi…  “O halde baştaki yüzme lafı nereden çıktı?” diye soracak olursanız, o da herhalde türkünün orijinal sözlerinden kaynaklanmış olabilir. Orijinal sözler “Şu dereler şu düzler” diye başladığından, “dere” sözcüğü ördeği, “ördek” sözcüğü de yüzmeyi çağrıştırmış olmalı… Ritim olarak uyduğuna göre sorun da yok. “Ritim olarak uygunluktan” söz etmişken, söz yazarlarının     halkın prozodi yanlışını (!) nasıl düzelttiğine de (!) değinmek, haklarını teslim etmek bakımından bir borç sayılır:

 

Türkünün orijinalinden aynen alınmış olan “amman amman amman” sözcüklerinin, söz yazarları tarafından “aman aman aman” şeklinde değiştirilerek alındığına dikkat ettiniz mi? Aynen aldıkları  bölümdeki “amman” sözcüğünü değiştirerek “aman” haline getirmelerinin nedenini anlayabiliyor musunuz? “Sözcüğün doğrusu aman da ondan dediğinizi duyar gibi oluyorum. Doğrusu “aman” ise halkımız niçin çift “m” ile söyleyip “amman” demiştir?.. Türkçeyi bilmediğinden mi, cehaletinden mi, yoksa müzik alanında doktora yamamış oluşundan mı?.. O “amman” sözcüklerinin kullanıldığı yerlerdeki notalara bir bakar mısınız! Ne görüyorsunuz? İki sekizlik nota : ( ) …  Müzikten ve prozodi kurallarından biraz olsun anlayan herkes bilir ki, böyle bir ritme uygun kelimenin,

 

  1. a) İki heceli olması,
  2. b) İlk hecesinin mutlaka ünsüzle (ya da kānun, Cāfer, Şākir örneklerinde olduğu gibi uzun ünlüyle) bitmesi gerekir… Bu prozodi kuralını “kural” olarak bilmese bile, o mükemmel sağduyusuyla hisseden yüce halkımız, kısa ünlüyle biten, bu yüzden de (   ) ritmini içeren “aman” kelimesini, ezgideki eşit iki sekizlikle (         )söylenebilecek hale getirebilmek için, ilk hecenin sonuna da bir     “m” harfi koyup “amman” yapmış ve böylece kelimenin ritmiyle ezgideki ritmi kusursuz bir biçimde örtüştürmüştür. Peki “müzik öğretmeni” yetiştiren bir anabilim dalında “öğretim elemanı” olarak görev yapan söz yazarlarımız ne yapmışlar?.. Halkın “yanlış” yaptığını zannetmiş olmalılar ki, kelimeyi tekrar “aman” haline getirip, iki sekizlik notanın altına yazarak, bir eğitimcinin yapmaması gereken amansız bir prozodi hatası yapmışlar… Nitekim aynı kitapçığın 33. sayfasında “Ayşegül” ismini de ( ) ritmiyle vermiş bulunmaları, prozodi konusuyla başlarının pek hoş olmadığı düşündürüyor…

 

 

Müzikle biraz olsun ilgilenmiş olan herkes bilir ki, bir kelimenin (       ) ritmine uygun olabilmesi için üç heceli olması ve ilk iki hecesinin mutlaka ünlü ile bitmesi gerekir. Ayşegül ismi 3 heceli olması bakımından hece sayısı koşuluna uyuyorsa da, ünsüzle biten 1.hece işi bozuyor… Şayet amaç (     ) ritmine uygun bir isim bulmaksa Atakan denilebilirdi, Melahat denilebilirdi, Nilüfer denilebilirdi… ya da benzer ritimde ne denirse densin uyardı… Ama Ayşegül uymaz! Ayşegül’ün uyması için ilk hecenin sonundaki “y” harfini atıp “Aşegül” yapmak gerekir ki, o zaman da isim bozulur. O halde onca uygun isim varken Ayşegül nereden çıktı? Yoksa bu da mı akşamdan hazırlanmış kağıt topları atıp tutarak rastlantısal olarak bulundu?.. Yok konu (       ) ritmine uygun bir isim kullanmak değil de Ayşegül isminin gerektirdiği ritmi yazmak idiyse, Ayşegül’ün ritmi böyle mi yazılır?!.. Zavallı öğrencilerin “Ayşegül”ü     (     ) ritmiyle nasıl okuyabileceklerini düşündükçe içim bir tuhaf oluyor. Üniversite camiasına ve Türk müzik eğitimine hayırlı uğurlu olsun demekten başka ne denir?…

 

Neyse ben sözü daha fazla uzatmadan gelelim sizin türkü sözüne.

 

Sevgili Siracettin,

 

Ben sizin için bir türkü buldum. Başka yörelerin insanları türkü sözlerinin değiştirilerek sahiplenilmesine belki pek hoş bakmayabilir ve atalarından kalma bu mirası korumak adına tepki gösterebilirler diye düşündüğümden ben de Tokat’tan bir türkü seçtim. Böylesi, başka bir yörenin halkı tarafından tokatlanmaktan daha iyi olur diye düşünüyorum. Bir gün olur da Tokat’lılar tokatlamaya kalkarsa, yukarıdaki parçayı gösterip “Üniversitedeki     hocalar yapınca bir şey demiyorsunuz da, gücünüz     üç ilköğretim öğrencisine mi yetiyor?” dersiniz olur biter…

 

Sizin için seçtiğim türküye rüyamda karar verdim. Rüyamda bir Türk Halk Müziği konserine gitmişim. Buca’lı sanatçıları dinliyoruz. Müzikte adeta “eren”  mertebesine ulaşmış  üç sanatçı, türkülerimizi kendilerine özgü bir yöntemle olağanüstü ustalıkla çalıyorlar. Çaldıkları türkülerin arasında “Kalenin Bedenleri” de var. O türküyü dinlerken aklıma bir anda senin mektubun ve yardımımı istediğin ödev geldi. (Birden uyandım!) Bir türküye söz yazmanız isteniyordu değil mi?.. İşte dedim tam Siracettin’lere göre bir türkü, üstelik de Tokat türküsü… (Tehlike yok!) . Ayrıca aynen yukarıdaki türkü gibi çok karakteristik bir yapıya da sahip. Türkünün en karakteristik bölümü olan ve aynen yukarıdaki türküdeki “Bom bili bom” ve “Amman amman” bölümlerinde olduğu gibi, türkünün adeta belirleyici özelliği olan “Hopa şina şinanay şina nay nay / Şinanay yavrum şinanay nay” sözlerine hiç dokunmadım (Sakın siz de dokunmayın !) Ondan sonrasında istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz, yeter ki kullanacağınız sözcüklerin ritmi ile ezgi ritmi arasında yukarıdaki türden prozodi hataları yapmayın!..

 

Rüya muhteşem. Türkü muhteşem. Buca’lı üç “eren” ustalıkla çalıyor… ve işte o ortam içinde tüm ilham perilerim kanatlandı, size lazım olan sözler bir şelale misali dökülüverdi aklıma “Kalenin bedenleri / Koyverin gidenleri” sözcüklerini “Buca’nın erenleri / Çalıyor türküleri” şeklinde değiştiriverdim oldu:

 

Not: Metinde geçen “çalmak” sözcüğü, “bir şey çalmak” anlamında değil “türkü çalmak” anlamında kullanılmıştır! (A.A)

 

Sevgili Siracettin,

 

Rüyamdaki konserden aldığım ilhamla yazdığım bu naçizane sözler sadece bir örnektir. Siz istediğiniz şekilde değiştirip, ritme uygun istediğiniz sözü yazabilirsiniz. Karakteristik sözler o denli çarpıcı ve güzel ki, onlara dokunmadığınız sürece, ne yazarsanız yazın idare eder. Uygun sözcükleri bulma ve içlerinden birini seçme konularında müzik öğretmeniniz Dürdane Hanımdan gerekli ve yeterli desteği alabilirsiniz. Kendileri tam bir “aktif öğrenme” uzmanı oldukları için, öğretmeninizden alacağınız “sihirli toplar” sayesinde hem çalışmanızı oldukça eğlenceli bir hale getirmiş, hem de gereken kelimeleri kolayca bulmuş olursunuz. Şayet bu işi de kendiniz başarmak istiyorsanız, kendi topunuzu kendiniz yapıp, akşamdan buruşturup top haline getireceğiniz kağıtların bir yüzüne rast gele sözcükler yazıp ertesi gün bir birinize atıp tutun. (Yalnız bu işi yaparken atış açılarının tam 78 derece olmasına ve sol ayak baş parmağının şakülî vaziyette durmasına özen gösterin! Bu pozisyon, olası prozodi hatalarından korunabilmeniz bakımından son derece önemlidir!) Yakaladığınız toplardaki sözcükleri arka arkaya yazıp, türkünün notalarına bir gömlek gibi giydirmeye çalışın, ezginin ritmiyle yazacağınız sözcüğün ritmi uyuşmazsa, uyuşan sözcüğü buluncaya kadar top çevirmeye devam edin, nasıl olsa birinden biri denk gelecektir… Anlam bakımından bazı tutarsızlılar ya da satırlar arasında çelişkiler olsa bile önemli değil, üçünüz kafa kafaya verdiğiniz takdirde yukarıdakinden daha iyisini yapacağınızdan kesinlikle eminim. Yalnız, halk türküsünden aynen alacağınız sözlerde, size hatalı gibi gelen yerler olursa, sakın incelediğimiz örnekteki gibi düzeltmeye kalkıp da bozmayın! Halkın sağ duyusu bazılarının zannettiğinden çok daha sağlamdır…

Gözlerinden öper “aktif” çalışmalar dilerim… 19 Şubat 2011

 

Adnan ATALAY