ÜZERİNE LAF SÖYLETİLMEYEN DOKTORA TEZİ

Yrd.Doç.Dr.Sermin Bilen’e

 

TEZLER DE ELEŞTİRİLİR “DOKTOR” HANIM !

 

Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi GSEB Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Kurulunun 29/12/2010 tarihli toplantısında sarf ettiğiniz sözleri düşünüp, telaş ve öfkenizin nedenini anlamaya çalışıyorum, ama itiraf etmeliyim ki, aradan geçen bunca zamana rağmen anlayabilmiş değilim. Yönettiğiniz tezlerden birinin, “armoni ile ilgili olmadığı, bu nedenle de söz konusu tez gerekçe gösterilerek armoni alanında yeterlilik iddiasında bulunulamayacağı” yolunda görüş belirtmemiz üzerine  “ O tezi ben yönettim. Ben yönettiğim teze laf söyletmem! Siz kim oluyorsunuz da benim yönettiğim tezi eleştiriyorsunuz? Sizin doktoranız var mı? Siz hayatınızda hiç tez yazdınız mı? Aklınızı başınıza toplayıp, haddinizi bilin!”     diye bağırarak toplantıyı terk ettiniz… Bunca sözü sarf ettikten sonra, hiç değilse toplantıyı terk etmeyip cevabını dinleme nezaketi gösterseydiniz, kim olduğumuzu, tarafınızdan yönetilmiş bir teze  ne cür’etle dil uzatabildiğimizi, doktoramızın olup olmadığını, orada hangi sıfatla konuştuğumuzu, hayatımızda hiç tez yazıp yazmadığımızı  arz edebilme  olanağı bulurduk. Ama bizleri bu olanaktan bile mahrum bırakıp, söyleyeceğinizi söyledikten sonra, hiç kimseyi dinlemeden çıkıp gitmeyi tercih ettiniz… Bu nedenle cevabımı ve sorularımı yazılı olarak vermek zorunda kalıyorum, kusura bakmayın.

Önce sormak istiyorum: Bir tez niçin eleştirilemez? Tezlerin eleştirilmesini yasaklayan bilmediğimiz bir yasadan dolayı mı, yoksa zât-ı âlîleriniz tarafından yönetilmiş olduğu için mi? Hazırladığı ya da yönettiği teze güvenen ve gerektiğinde onu savunabilecek donanımda olan bir insan, ortaya atılmış bir tezin eleştirilmesinden niçin bu kadar rahatsız olur ve ne hakla yasaklamaya kalkışır? Ve nihayet böyle trajikomik bir yasağı kim dinler?     12 yıldan beri “yardımcı doçent” kadrosunda görev yapan bir öğretim elemanı olarak çok iyi bilmeniz gerekir ki, tezler de eleştirilir ve özellikle üniversitede “eleştiri” yapmak, yalnızca bir hak değil, aynı zamanda görevdir. Tezlerin eleştirilmesi yasaklanabilmiş olsaydı, insanlık belki hala, “dünyanın sarı öküzün boynuzları üstünde durduğu ve depremlerin de öküzün başını sallamasından kaynaklandığı” zırvalarına inanıyor olurdu… Bilim, ortaya atılmış tezleri olduğu gibi kabul ederek değil, eleştirip yanlışları ayıklayarak gelişir. Bu nedenle, tez sahibine  ya da yöneticisine düşen görev, eleştirileri engellemeye çalışmak değil, yapılan ve yapılacak olan eleştirileri bir bilim adamı olgunluğu içinde cevaplayıp tezini savunmaya çalışmaktan ibarettir. Tabi ortada savunulabilecek bir tez ve kişide de onu savunabilecek bilgi, birikim varsa…

Söz konusu tezin içeriğine girmeden önce, toplantıda sorduğunuz birkaç soruyu cevaplamak istiyorum. (Cevabını dinlemeye bile gerek duymadan çıkıp gittiğinize göre, bunlar aslında birer “soru” değil, azarlama, köşeye sıkıştırma, susturma ve laf kalabalığına getirme gereciydi, ama mademki “soru” gibi yönetildi, o zaman cevabını verelim)

 

“ O tezi ben yönettim. Ben yönettiğim teze laf söyletmem! Siz kim oluyorsunuz da benim yönettiğim tezi eleştiriyorsunuz? Sizin doktoranız var mı? Siz hayatınızda hiç tez yazdınız mı? Aklınızı başınıza toplayıp, haddinizi bilin!” demiştiniz değil mi? O halde dinleyin!

1 – “O tezi ben yönettim” diyorsunuz…Hiç telaş etmeyin, o tezin tarafınızdan yönetilmiş olduğu her halinden belli… Birazdan sayfa sayfa açıklayacağım yanlışlar fark edilemediği ve onaylanabildiğine göre, alanı “Armoni” ya da  “Müzik Teorisi” olmayan bir insan tarafından yönetildiğinde en küçük bir kuşku yoktur.

2 – “Ben yönettiğim teze laf söyletmem!” diyorsunuz… Bunu nasıl sağlayabileceksiniz bilmiyorum ama, biz de zaten “laf söylememiş”, armoni ile hiçbir ilintisinin bulunmadığını, dolayısıyla Anabilim Dalımızdaki Armoni-Kontrpuan-Eşlik derslerini okutabilme konusunda dayanak gösterilemeyeceğini” ifade etmeye çalışmıştık. Eğer bu bir suç ise, aynı suçu burada bir kez daha işliyor ve iddia ediyorum: Armoni ile ilgili olduğu öne sürülerek Armoni-Kontrpuan-Eşlik derslerini okutabilme konusunda dayanak gösterilmeye çalışılan bu tezin, ne armoniyle, ne  kontrpuanla, ne de eşlikle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yoktur!  Ve aynı şekilde Müziksel İşitme-Okuma-Yazma  dersiyle de hiç bir ilgisi yoktur! Söz konusu tezin yalnızca içeriğinden değil, başlığından ve kaynakçasından da apaçık belli olan bu gerçeği dile getirmek, o teze “laf söylemek” ise, ben bu lafı yalnızca söylemekle kalmıyor, yazılı olarak da ilan ediyorum. Ne yapabileceksiniz?.. Üzerimde idarî baskı mı oluşturacaksınız? Hazırlamamız istenen raporda  gerçekleri dile getirdiğimiz için mahkemeye mi vereceksiniz? Bunu yapabilmenizi çok isterdim. Çünkü o zaman yönettiğiniz tezle ilgili gerçekler mahkemece de tescil edilmiş olurdu.

3- “Siz kim oluyorsunuz da benim yönettiğim tezi eleştiriyorsunuz? Sizin doktoranız var mı? Siz hayatınızda hiç tez yazdınız mı?” diyorsunuz…Şahsıma bu soruları yöneltebildiğinize göre, siz galiba beni etrafınızdakilerle karıştırıyorsunuz… Benim kim olduğumu herkes gibi siz de bilirsiniz. Dolayısıyla     aslında soru sormuyor, tarafınızdan yönetilmiş bir tezi hangi sıfatla, hangi cür’etle (!) eleştirmeye kalkıştığımı ima ederek, aklınızca azarlamış oluyorsunuz… Hemen belirteyim: “Müzik Eğitimi Anabilim Dalındaki iki armoni hocasından biri olduğum için doktor hanım. (Müzik Eğitimi Anabilim Dalında “armoni hocası” olduğunu iddia eden başka öğretim elemanlarına da rastlanmakla birlikte, herkes tarafından bilindiği gibi, yalnızca iki armoni hocası vardı: Biri bendeniz, öteki de Öğretim Görevlisi Sayın Yücel KÖSE’dir ki, söz konusu tezle ilgili raporu da zaten birlikte hazırladık…) Armoni ve Kontpuanla yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan bir tez, o alandaki dersleri okutabilme konusunda yeterlilik belgesi olarak sunulmaya çalışılacak, fakat o alandaki iki uzman hoca inceleyip “alakasının olmadığını” söyleyemeyecek… Niçin?.. Çünkü o tezi siz yönettiniz, sizin yönettiğiniz teze laf söylenemez!…

Hiç birinin cevabını beklemeden, aynı cümle içinde ardı ardına sıraladığınız sorulardan biri de “Sizin doktoranız var mı? ” sorusu… “Ay özür dilerim almayı unutmuşum”     deyip, buram buram “takıntı” kokan bu anlamsız soruyla dalga geçmek de vardı ama, içinde bulunduğumuz Kurulun ciddiyetini düşünerek, (hiç de şart olmadığını bile bile) “Sanatta yeterliğim” var demekle yetindim. Ve hemen cevabı patlatıverdiniz:“ O sayılmaz ” …(!) Niçin?… Yüksek Öğretim Kanunun “doktora”ya eş değer saydığı ve tüm üniversitelerde “doktora” yerine geçen, dahası sanat dallarında doktoradan da önde gelen bir diplomayı siz kim oluyorsunuz da saymıyorsunuz?.. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?..     Ruh halinizi bilemeyiz, siz belki kendinizi dev aynasında görüyor olabilirsiniz. Ve hatta böyle bir “zanna” şiddetle ihtiyacınız da olabilir… Ama şunu biliniz ki, karşınızdakiler size aynı aynadan bakmıyor… Gerçi hiç gereği yok ama aklıma gelmişken yazayım bari: O sizin “sayılmaz” demek gafletinde bulunduğunuz Sanatta Yeterlik diplomamı 1987 yılında aldım. Bana o diplomayı layık gören jürinin başkanı da, bir zamanlar yanında asistanlık yaptığınız, Sayın Prof. Dr. Ali UÇAN’dı…  Eserlerimi sunmak için salona girdiğimde elimde iki büyük valiz vardı…  Ali Bey hemen uyarıp “Eşyalarınız  dışarıda kalsın, bize yalnız eserlerinizi getirin” dediler. Cevabım: “Bu valizlerdekiler zaten çalışmalarım” efendim oldu… O “sayılmaz” dediğiniz “sanatta yeterliğin” nasıl alındığını şimdi biraz anlıyor musunuz? Ama konu bu da değil. Çünkü ben yönettiğiniz tez hakkındaki görüşlerimi, sanatta yeterliğimden dolayı değil, armoni alanındaki konumumdan dolayı belirttim. Ama siz korkarım ki, ilk 4 yılı Gazi Eğitim Enstitüsünde (Armoni ve Kulak Eğitimi dalında), ikinci 4 yılı ise Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji Bölümünde (Kontrapunt Tarihi dalında) geçmiş iki ayrı asistanlık dönemimi, onca yıl sürdürdüğüm     Armoni-Kontrpuan ve Kulak Eğitimi hocalığımı, Rehber Hocam Nurhan CANGAL’la birlikte yazdığım Armoni-Kontrpuan kitaplarını ve piyano, koro, orkestra parçalarımı da saymazsınız… Her biri alanlarında gerçek birer otorite olan Nurhan CANGAL, Erdoğan OKYAY ve Prof.Dr. Gültekin ORANSAY gibi hocaların rehberliğinde çalışacağıma, keşke biraz küçülüp de sizin yönetiminizde çalışsaymışım.     Armoni konusunda verebilecek hiçbir şeyiniz olmasa bile, hiç değilse tezime “laf söyletmezdiniz” ve belki o zaman Sanatta Yeterliğimi “saymak” lûtfunda da bulunurdunuz…

Tez demişken, sorularınızdan biri de “Siz hayatınızda hiç tez yazdınız mı?” oldu…  En azından, Yüksek Lisans yapmış olduğunu bildiğiniz bir insana bu kadar abes bir soru niçin sorulur, nasıl sorulabilir bilmiyorum ama,     sanırım zat-î âlîlerinizin yönetiminde yapılmamış olduğu için,     aynen “sanatta yeterliğim” gibi, “yüksek lisansımı” ve “bilim uzmanı” unvanımı da saymıyor olmalısınız. Eh ne yapalım, sizin Gazi Eğitim Enstitüsüne asistan olarak geldiğiniz 1979 yılında, ben orada asistanlığını çoktan bitirmiş bir hoca ve hatta sizin asistanlık sınavınızı yapan jürinin de bir üyesi     olduğum için, öğrenciniz olup yüksek bilgilerinizden feyz alamadım …

“Tez” mi diyordunuz?   Elbette yazdım, ama o sizin yönettiğiniz tez gibi değil… Tezimin Geleneksel Türk Sanat Müziğiyle ilgili olmasını istediğim için, daha Yüksek Lisansa başlamadan yaklaşık 7 sene önce osmanlıca (eski yazı) ve Ebced, Kantemiroğlu, Ali Ufki, Hamparsum notası gibi tarihsel     yazıları öğrenmeye başlayıp yüzlerce sayfa çevriyazı (transkription) yaptım, Geleneksel Türk Sanat Müziği ile ilgili (osmanlıca ve yeni Türk harfleriyle yazılmış) bütün kitap ve dergileri, ortaya atılmış bütün dizgeleri tek tek okuyup inceledim, ud çalmayı öğrenip geleneksel dağarın neredeyse tümünü bizzat seslendirerek tanıdım ve tezime ondan sonra başladım. Tamamlamam da 2 yıl sürdü. Toplam 9 yıl…     Tez savunmasına girdiğimde Jüri Başkanı “Adnan Bey, tezinizi dikkatle ve hayretle inceledik, bu tez yanlış olmuş, Yüksek Lisans tezi olarak değil Profesörlük çalışması olarak sunulmuş olmalıydı.” dediler… Ve şimdi siz kalkıp, en azından Yüksek Lisans yapmış olduğunu bildiğiniz bir insana “Hayatınızda hiç tez yazdınız mı?” diye sorabiliyorsunuz… “Hayır yazmadım, Dokuz Eylül Üniversitesi bana Yüksek Lisans Diplomasını selvi boyuma bakarak verdi” ya da “Çok özür dilerim bir şeyler karaladım ama bunu sizin yönetiminizde yapmadığım için sayılmaz” dememi mi bekliyorsunuz. Konusu “Geleneksel Türk Sanat Musikisinde Perde Dizgeleri(D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Ana Sanat Dalı Yüksek Lisans Tezi, l989, İzmir.) olduğu için sahip olduğunuz bilgi düzeyi, okuyup anlayabilmenize yeter mi bilmem ama, çok merak ettiyseniz bir okumaya çalışın. İyi olur…

Kapıdan çıkarken sarf ettiğiniz son söz de “Aklınızı başınıza toplayıp, haddinizi bilin!” uyarısı oldu… Anabilim Dalı Kurulunu oluşturan öğretim elemanlarına     “Siz kim oluyorsunuz” diyebildiğinize ve sadece yaşları açısından değil, bilgi, beceri ve birikimleri açısından da sizden en az birkaç beden  daha büyük olan hocaları “akıllarını başlarına toplamaları” konusunda uyarabildiğinize göre,     acaba bizler bilmeyerek “haddimizi aşıp” baltayı taşa mı vurduk?     Sahi siz kimsiniz?     Üniversitede “Yardımcı Doçent” mevkiine ulaşmış bir akademisyen, bir bilim insanı, bir sanatçı mı, yoksa bir nazi subayı, bir diktatör ya da bir esir kampı müdiresi mi?

Şimdi gelelim o “laf söyletmem” dediğiniz tezle ilgili laflara… Aslında o tezle ilgili ilk “laf ” “armoni ile ilgili bir tez olduğu” yolundaki iddiaları nedeniyle, bizzat tez sahibinden gelmiş oldu. Ama siz bu lafa hiçbir tepki göstermediniz. Oysa tarafınızdan yönetilmişti (!)… Dolayısıyla armoni ile hiçbir ilgisinin olmadığını herkesten çok sizin bilmeniz gerekirdi. Zira, kendi alanınız armoni olmadığı için öyle bir tezi yönetmiş de olamazdınız, ama gerçeği ortaya koyup “Hayır bu tez armoniyle değil, aktif öğrenimle ilgili bir tezdir” demediniz. Demediniz çünkü, tezde adı geçen Müzik Teorisi dersi, o tezin yazıldığı  2007 yılında programdan kaldırılmış olduğu için,  Müzik Teorisi dalında uzmanlık iddia etmenin artık bir anlamı kalmamıştı.  Yeni bir uzmanlık alanı gerekiyordu, işte öyle bir uzmanlık alanını yoktan var edebilmek için de söz konusu tezin  armoniyle ilgili  olduğu iddiaları ortaya atıldı… Tez sahibi iddialarını gittikçe artan bir dozda sürdürdü ve nihayet son dilekçesinde (özetle) “Anabilim Dalımızda benim gibi, armoni alanında doktora yapmış kadrolu bir uzman varken,     dışarıdan ücretli öğretim elemanı     görevlendirilmesi üniversite malî kaynaklarının israfıdır” da diyebildi… Dekanlık Makamı bu iddia üzerine, Anabilim Dalı Başkanlığından konuya ilişkin açıklama istedi. Anabilim Dalı Başkanlığı da, istenen açıklamayı yapabilmek için Anabilim Dalında o dersleri okutmakta olan  Öğr.Gör. Yücel Köse ve benden  “söz konusu tezi incelememizi ve armoniyle ilgi derecesini saptayan bir rapor hazırlamamızı” istedi. Ve biz de söz konusu tezi inceleyip hazırladığımız raporu Anabilim Dalı Başkanlığına sunduk. Resmi bir rapor olduğu için, aşağıda aynen değil ama özetleyerek vereceğim saptamalarımızdan dolayı da, söz konusu tez hakkında “laf söylemiş” olduk…

 

Bir üniversitede, kişinin dosyasındaki bilgilerle örtüşmeyen uzmanlık iddiaları ortaya atılıyor, bu iddialar o alandaki uzmanlara inceletiliyor ve görevlendirilen uzmanlar da söz konusu iddiaları inceleyip hazırladıkları raporda geçersizliğini ortaya koyuyorsa, iç denetimin en doğal tezahürü olan bu süreçte yanlış olan  nedir?     Yanlış olan olsa olsa rapor olabilir. Raporu hazırlayanlar bilerek ya da bilmeyerek gerçek dışı saptamalarda bulunmuş olabilirler. Ve diyelim ki oldular,  yapılması gereken nedir? “Ben yönettiğim teze laf söyletmem !” deyip gereksiz ve aşağılayıcı sorularla insanları yıldırıp susturmaya  çalışmak mı, yoksa söz konusu rapordaki hataları ve kasıtları bir bilim adamı soğukkanlılığı içinde tek tek ortaya koyup gereken cevabı vermek mi? Bakın ben şimdi söz konusu rapordaki saptamalarımızı sayfa numaralarını da vererek açıklıyorum. Eğer bu saptamalar yanlışsa, ya da yalansa, lütfen açıklayın ve o raporu hazırlayan bizlere de, Anabilim Dalı Kurulundaki ifadenizle “haddimizi bildirin”.

                                      

İncelenen tezin Konusu: Aktif Öğrenmenin Müzik Teorisi Dersine İlişkin Akademik Başarı, Tutum, Özyeterlik Algısı ve Yüklemeler Üzerindeki Etkileri (DEÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Müzik Öğretmenliği Programı Doktora Tezi – İzmir 2007)

 

Hazırlayan: Esin UÇAL CANAKAY

Danışman : Yar. Doç.Dr. Sermin BİLEN

 

Yukarıda künyesi verilen doktora tezinin, Armoni-Kontrpuan-Eşlik ve Müziksel İşitme-Okuma-Yazma dersleriyle ilgili bir tez olduğu iddia ediliyor. Tezin adına lütfen bir daha bakar mısınız!..

 

Bu tez, adından da anlaşılacağı üzere “aktif öğrenmeyle”  ilgili bir tezdir ve söz konusu yöntemin, “Müzik Teorisi’’ dersi üzerindeki etkilerini ölçmeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, Armoni-Kontrpuan-Eşlik ve Müziksel İşitme-Okuma-Yazma dersleriyle hiçbir ilgisinin bulunmayışı bir yana, başlığında geçen ve 2007 yılında programdan kaldırılmış olan “Müzik Teorisi” ile ilgili bir tez de değildir. Çünkü başlığında geçen Müzik Teorisi dersi, bu tezde yalnızca “deneme alanı’’ olarak kullanılmış olup tezin asıl konusu “aktif öğrenme”dir.

 

Tıpta herhangi bir aşının fareler üzerinde denenmiş olmasının, o denemeyi yapan kişiye ‘’fare   uzmanı’’ ve yapılan denemeye de farelerle ilgili bir araştırma’’ niteliği kazandırmaması gibi , “aktif öğrenmenin’’ etkilerini ölçmek amacıyla Müzik Teorisi dersinde     yapılmış bir deneme de, müzik teorisi alanında bir uzmanlık çalışması ya da müzik teorisiyle ilgili bir araştırma kabul edilemez. Nitekim tamamı ‘’aktif öğrenme’’ yönteminin savunusu niteliğinde olan 223 sayfalık bu tezde ‘’Müzik Teorisi’’ ile ilgili bilgilere ancak     15 sayfa kadar yer ayrılmış olması ve o sayfalarda da,     ‘’Müzik Teorisi’’yle ilgili çok ciddî hataların bulunması, söz konusu tezin ve o tezi hazırlayıp yönetenlerin Müzik Teorisiyle ilgisizliğini açıkça ortaya koymaktadır.     Örneğin:

 

1)     191. sayfadaki aralık açıklamalarının ikisi de yanlıştır. ‘’Aralık’’, arka arkaya ya da aynı anda çalınan iki sesin kendisi değil, o sesler arasındaki yükseklik (frequenz) farkıdır.

 

2)     196. sayfadaki akor adlandırmaları bütünüyle yanlıştır. “Tam Beşlili Majör Akor’’ ve “Tam beşlili Minör Akor’’ şeklinde bir adlandırma olamaz çünkü, bir akorun majör ya da minör olabilmesi için beşlisinin zaten tam beşli olması gerekir. “Eksik Beşlili Minör Akor’’ ve “Artmış Beşlili Majör Akor’’ ifadeleri ise tam bir bilgisizlik örneğidir. Çünkü bir akor, beşlisi “eksik” ise minör olmaz, “artık”  ise majör olmaz. (!)…

 

3) 192. sayfadaki aralık gruplaması hatalıdır. Basit aralıklarla ilgili alt gruplamalarda “dörtlü’’ aralığının “Karışık uyumlu aralık’’ olarak verilmiş olması, daha önce başka kişilerce de ileri sürülmüş ve yanlışlığı kanıtlanmış bir görüştür. “Dörtlü’’ aralığının geciktirme (appagiature) içinde üstlendiği “uyumsuz’’ etkiyi, anılan aralığın uyumsal özelliği ile karıştırmaktan kaynaklanan bu yanlış görüşün bir doktora tezinde yinelenmiş olması, araştırmacının ilgili literatürden de habersiz olduğunu düşündürmektedir.     Bir aralığın geciktirme içinde yüklendiği geçici bir işlevi, o aralığın uyumsal özelliği zannedip, “karışık aralık’’ olarak nitelemek, o aralığın uyumsal özelliğindeki karışıklıktan değil, konuyu yeterince bilmemenin neden olduğu kafa karışıklığından kaynaklanıyor olsa gerek. Zira       “ dörtlü’’ aralığı,  4-3 geciktirmesi içinde yüklendiği “uyumsuz” etkiden dolayı “karışık aralık’’ olarak adlandırılacak olursa, altılı aralığını da ‘’karışık’’ aralık kabul etmek gerekir, çünkü altılı aralığı da 6-5 geciktirmesi içinde “uyumsuz” işlev yüklenir. Dolayısıyla “altılı’’ aralığını “yalın uyumlu’’, dörtlü aralığını ise “karışık uyumlu’’ olarak gösteren bu çizelgedeki bilgiler, yalnızca gerçeklerle değil birbiriyle de çelişmektedir.

 

4) 199. sayfadaki “ortak sesi olmayan akor bağlantıları’’ ile ilgili açıklama hatalıdır. Bu açıklamayla doğru bağlantıya ulaşabilmek ancak bir rastlantı olabilir. Çünkü ortak sesi olmayan akorların bağlanışında “paralellik hatasının oluştuğu yönün ters yönünde’’ değil “bas partisine göre ters yönde’’ hareket edilir.

 

5) 202. sayfa 5. sorudaki “diyatonik yarım ses’’ ifadesi yanlıştır. Sesin yarımı tamı olmaz !

Burada “yarım” ve “tam” sıfatlarıyla kastedilmeye çalışılan şey, seslerin kendileri değil, ardışık iki ses arasındaki aralığın niceliğidir ki, o niceliksel özelliği belirtmek için de “ses’’ değil, “ton’’ terimi kullanılmaktadır “Yarım ton” (alm.Halbton; ing. semiton; fr. demiton) ya da “Tam ton” (alm. Ganzton, ing. ton; fr. ton) şeklinde.. (Birbirinden çok farklı anlamlar içeren “ton” teriminin birincil anlamı “ses” olmakla birlikte, “tam” ve “yarım” sıfatlarıyla birleştirilerek kullanıldığında daha özel bir anlam yüklenmekte ve  “ardışık iki perde arasındaki yükseklik farkını” belirten bir “aralık birimi” niteliği kazanmaktadır… Bu nedenle de “Halbton” ,”semiton” ya da “demiton” terimlerinin “yarım ses” olarak çevrilmesi, “ton” teriminin “tam” ve “yarım” sıfatlarıyla birleştirilerek kullanıldığı zaman yüklendiği özel anlamıyla uyuşmamaktadır. “Tam perde”, “yarım perde” gibi çevirilerin de yapılıp kullanıldığı bu konuda tam bir görüş birliği bulunmamakla birlikte “yarım ses” ya da “tam ses” ifadelerinin  yanlışlığında herhangi bir tereddüt yoktur. Çünkü örneğin Mi ve Fa birer “ses” ise, bu iki ses arasındaki yükseklik farkına  da “ses” denemez.)

 

6)     202. sayfa 6. soruda geçen “anarmonik ses’’ ifadesi yanlıştır. “anarmoni’’teriminin başındaki “a’’ harfi, aynen “anormal’’, “atonal’’ve “amüzikal’’ sözcüklerinde olduğu gibi, olumsuzluk ekidir ve “armoni dışı’’, anlamına gelir. Tezde kastedilmeye çalışılan     ‘’sesdeş’’ kavramı ise     ‘’anarmoni’’ değil,     ‘’enarmoni’’ (it.,Enarmonica; fr., Enharmonie; ing., Enharmonie; alm., Enharmonisch) biçiminde   “e” harfiyle yazılır.

 

7)     202. sayfadaki 7. soru yanlış bir sorudur. Herhangi bir tonun ‘’dominant sesi’’ diye bir şey olmaz. Bu soruda kastedilmeye çalışılan şey, şayet üzerine dominant akorunun kurulduğu 5. basamak sesi ise, o ses, aynı zamanda tonik akorunun da sesi (beşlisi) olduğu için ‘’dominant sesi’’ olarak adlandırılamaz. (Ses ve basamak kavramları karıştırılmış…)

 

8) 196. sayfada, “Bildiğiniz gibi, birden çok sesin aynı anda tınlamasıyla oluşan çoksesliliğe akor denir’’ denilmek suretiyle bir satırlık tanıma birden çok hata sığdırılmış. “Birden çok ses” ifadesi “iki sesi’’ de kapsar ki, aynı anda tınlayan iki sesin oluşturduğu yapıya “akor’’ değil “armonik aralık’’ denir. Bir ses kümesine akor denilebilmesi için en az “üç ses’’ bulunması gerekir. Kaldı ki, aynı anda tınlayan her üç ya da daha fazla sese de akor denemez;     “akor” olarak adlandırılabilmeleri için “üçlüsel’’ (ya da Emprestyonist armoniden sonra aynı zamanda “dörtlüsel’’) ilişki içinde olmaları gerekir. Üçlüsel ya da dörtlüsel yapıda olmayan ses kümeleri ancak “tınaş’’ olarak adlandırılabilir. Ayrıca     “akor’’, çoksesliliğin kendisi değil, yalnızca öğesidir. Bu nedenle “çoksesliliğe akor denir’’ ifadesi de yanlıştır.

 

9) 103. sayfada dünyanın en tanınmış bestecilerinden biri olan Beethoven’in adı bile “L.V.Beethoven’’ biçiminde yanlış yazılmış… Oysa L. van Beethoven şeklinde yazılması gerekirdi.     ( Araştırmacı, Ludwig’den sonra gelen “van’’ soyluluk ekini,     “Hasan Hüseyin’’ ya da “Zeynel Abidin’’     örneklerinde olduğu gibi Beethoven’in ikinci adı zannediyor olmalı ki, aynen isim gibi kısaltıp büyük harfle yazmış !..) Ayrıca, yalnızca bestecinin ismi değil, dinletilen eserin künyesi de “L.V.Beethoven’ın Romance No.2 F DUR Op.50’’     biçiminde hatalı ve tezindeki terminolojiyle uyumsuz biçimde yazılmış. Opus numaraları eser adının sonunda değil (eser numarasından önce gelecek biçimde) başında yazılır. Tezinde sesleri alfabetik perde adlarıyla değil Do-Re-Mi gibi Guido heceleriyle ve “büyüklü’’ tonaliteyi de ‘’majör’’ olarak adlandıran araştırmacının, yukarıdaki eser tonalitesini aynen elindeki kayıtta gördüğü gibi F DUR biçiminde almanca yazmış olması, F DUR’ un Fa Majör anlamına geldiğini de bilmeyip eser adı zannettiğini düşündürüyor… (Eğer böyleyse, bu durum, özellikle bir Müzik Teorisi hocası için büyük eksikliktir, çünkü Müzik Teorisi dersinin temel konularından biri de İngiliz ve Almanlar tarafından kullanılan alfabetik perde adları ve Almanlara özgü tonalite terimlerinin öğretimidir…)

 

Ve şimdi biraz da,  değerli okuyuculara seslenmek istiyorum:

 

Üniversite çatısı altında, “Ben yönettiğim teze laf söyletmem” diyebilen “doktor” hanım, yukarıdaki laflara ne diyecek? Tek tek sayfa sayıları     verilmiş olan bunca hata, yönettikleri tezde yapılmış mıdır,     yapılmamış mıdır? Kendileri, yönettikleri tezdeki bu hataları nasıl olup da görememişlerdir?     Görebilmişlerse nasıl onaylamışlardır? Bu tezi onaylayan jüri, onayladığı tezi hiç mi okumamıştır? Doktora tezleri böyle mi yazılıp onaylanıyor? Lisans öğrencilerinin bile yapmayacağı hatalarla dolu bir tez, o tezle verilmiş unvanların saygınlığını azaltmaz mı?..

 

“Doktora” unvanına verdikleri önemi, keşke yönettikleri “doktora tezlerine” de vermiş olsalardı da, yönettikleri tezde bu kadar hata olmayabilseydi. Ama nedenini bilmediğim bir konuda yorum yapıp haksızlık etmiş olmak istemem. Yönettikleri tezdeki hataları belki kendileri de fark edememişlerdir… Zira benzeri garip hataları, üç kişi bir araya gelerek yazdıkları kitapta da görüyoruz: Örneğin, bir zamanlar doktora tezlerini yönetmiş olduğu Dr. Banu Özevin ve Dr. Esin Uçal CANAKAY’la birlikte hazırladıkları “Orff Destekli Etkinliklerle Müzik Eğitimi” (Müzik Eğitimi Yayınları Kültür Kitapları Serisi, Sözkesen Matbaası, Ankara, 2009.) adlı kitabın 29. sayfasından aynen alınan aşağıdaki parçaya bakınız:

 

Şarkı bir Brezilya ezgisiymiş. Herhalde böyle bir ezgiyi kendileri yazamadıkları ya da Türkiye’de yazabilecek bir besteci bulamadıkları için olsa gerek, taaa Brezilya’dan almışlar… Peki bu parçada kendilerinin yaptığı ne? (Cevap parçanın başlığında yazılı) Üç doktor kafa kafaya verip sözlerini yazmışlar. Sözler ne?

 

Merhaba benim adım “Sermin”

               Haydi söyle haydi söyle senin adın ne?

               Tral-la-la-la  tral-la-la-la lal-la-la-la-la hey

               Tral-la-la-la  tral-la-la-la lal-la-la-la-la

 

Üç “doktor”un birlikte yazdığı (!)bu şarkı sözü ile Brezilya’dan aldıkları Do majör ezginin uyumuna bir bakar mısınız?.. İlk cümle “Merhaba benim adım Sermin” diyor, dolayısıyla bir soru sormayıp aksine karar bildiriyor, ama Re sesinde bitmiş,Haydi söyle haydi söyle senin adın ne?” diyen 2. cümle ise düpedüz bir “soru cümlesi” ama karar perdesi olan Do sesinde bitmiş (!)…Do majör tonundaki bir şarkıda, Do sesinde soru sorup, Re sesinde karar bildiriliyor…  Bu kadar büyük bir hatayı hiç bir müzisyen tek başına başaramayacağı(!) için olsa gerek, üç “doktor” kafa kafaya vererek birlikte başarmışlar. Türk müzik eğitimine hayırlı uğurlu olsun.

 

Şimdi yeniden “üzerine laf söyletilmeyen” teze dönüp, kaynakçasına bir bakalım. Zira bir eserin neyle ilgili olduğu kaynakçasından da belli olur. Bu nedenle de “armoniyle ilgili” olduğu iddia edilen bir eserin kaynakçasında “armoni” ile ilgili kitap ve makalelerin bulunması beklenir değil mi? Bakalım öyle mi? İşte yararlanıldığı belirtilen kitaplar, işte size kaynakça:

 

       Altıparmak, M.,Nakipoğlu, Lise Biyoloji laboratuarında ‘’İş Birlikli Öğrenme’’     Yönteminin Tutum ve Başarıya Etkisi …

         Ateş, M. İşbirlikli Öğrenme Yönteminin İlköğretim II. Kademede Madde ve Özellikleri Ünitesinde Öğrenci Başarısına Etkisi …

       Baykul, Y. İlkokul Beşinci Sınıftan Lise ve Dengi Okulların Son Sınıflarına Kadar Matematik ve Fen Derslerine Karşı Tutumda Görülen Değişmeler

         Bıkmaz, F. ‘’Sınıf Öğretmenlerinin Fen Öğretiminde Öz Yeterlik İnancı’’…

         Bozdoğan, A. Fen Bilgisi Öğretiminde İşbirlikli Öğrenme Yönteminin Öğrencilerin Bilimsel Süreç Becerilerini Geliştirmeye Yönelik Etkisi…

         Çınar, O. İlköğretim Okulu Öğretmen ve Yöneticilerinin Yapılandırmacı Eğitim Yaklaşımı ve Programı Hakkındaki Görüşleri.

          Çizmeci, N. Müzik Eğitiminde Aktif Öğrenme Tekniklerine Dayalı Ders Programlarının İlköğretim 6. Sınıf Öğrencilerinin Müzik Öğretimi ….. üzerine etkileri…

          Gök, T. Fizik Eğitiminde İşbirlikli Öğrenme Gruplarında Problem Çözme …

          Günhan, B. İlköğretim II.Kademede Matematik Dersinde Probleme Dayalı Öğrenmenin Uygulanabilirliği…

        Gürcan, A. Bilgisayar Özyeterliği Algısı ile Bilişsel Öğrenme Stratejileri Arasındaki İlişki…

          Kılıç, Ö. Aktif Öğrenmenin İngilizce Dilbilgisi Kurallarını Uygulama Becerisi Üzerindeki Etkileri…

       Kocabaş, A. İlköğretimde İşbirlikli Öğrenmenin Müzik Öğretiminde Sınıf Atmosferi ve Şarkı Söyleme Becerileri Üzerindeki Etkisi…

       Köse, S. Fen Bilgisi Öğretmen Adaylarında Kavram Yanılgılarının Saptanması…

       Morgil, İ. Kimya Öğretmen Adaylarının Özyeterlik İnançlarının … İncelenmesi…

      Oral, B. Sosyal Bilgiler Dersinde İşbirlikli Öğrenme İle Küme Çalışması…

        Oruçoğlu, Y. İlköğretim II. Kademede Eylemelerin Öğretilmesinde Aktif Öğrenme Yönteminin Etkinliği.

        Özkal, N. İşbirlikli Öğrenmenin Sosyal Bilgilere İlişkin Benlik Kavramı, Tutumlar ve Akademik Başarı Üzerindeki Etkileri…     

        Sezer, A. İşbirliğine Dayalı Öğrenmenin Coğrafya Dersinde Akademik Başarı Üzerine Etkisi.

        Tan, Ş. İlköğretim II. Kademe Öğrencilerinin Resim-İş Dersine Yönelik Tutumları…

         Usluel, Y. K. Eğitim Fakültelerindeki Öğretim Elemanlarının Bilgisayar Kullanımı ve Öz-yeterlik Algıları.

 

       Yıldız, V. İşbirlikli Öğrenme ve Geleneksel Öğretimin Okulöncesi Çocuklarının Temel Matematik Başarıları Üzerindeki Etkileri…

         Sert. E. Depremin İlköğretim Öğrencilerinin Güdüleri ve Başarı -Başarısızlık Yüklemelerini Etkileme Düzeyi.

 

Kaynakçadaki öteki kitaplar da aşağı yukarı aynı, adında “çokseslilik” kelimesi geçen tek bir kaynak var, o bildirinin    başlığı da: ‘’Çoksesli Çok Boyutlu Bir Mühendislik Eğitimine Doğru’’ ( Güzeliş, C., Şalk M., Akgün F 2004 1. Aktif Eğitim Kurultayı Bildiriler Kitabı. Ed. Emin Alıcı)     (Müzikle ya da armoniyle değil, mühendislik eğitimiyle ilgili olduğu halde, içinde ‘’çoksesli’’ sözcüğü geçtiği için ilgili görülmüş olmalı…)

 

Şimdi asıl alanı müzik olsun ya da olmasın okuduğunu anlayan herkese soruyorum:  Neredeyse tümüyle ilköğretim ve okul öncesiyle ilgili olan bu kaynakçanın, müzikte çok üst düzeyde     bir örgü bilgisi olan     armoni ve kontrpuan teknikleriyle en küçük bir ilgisi olabilir mi?

 

Doğrudan doğruya aktif öğrenmeyle ilgili olan bir tezin Armoni-Kontrpuan-Eşlik ve Müziksel İşitme-Okuma-Yazma derslerini okutabilme konusunda yeterlilik belgesi olarak öne sürülmesi, bilimle, sanatla, akılla, mantıkla ve etik değerlerle bağdaştırılabilir mi? Bu konuda “aklını başına toplaması gereken” kim ya da kimlerdir?.. Bu denli gerçek dışı iddialarla, hiçbir alakaları olmayan alanlarda uzmanlık iddiasında bulunanlar mı, yoksa ehil olmayan ellerde eğitimin görebileceği zararları önlemek adına, görevlerinin gereklerini yerine getirmeye çalışanlar mı? Bizler üzerimize düşen görevin gereklerini yerine getirip gerçekleri ortaya koyduk, karar yetkili makamlarındır.

 

Yetkili makamların ve  müzik camiasının takdirlerine saygıyla sunulur.

 

03 Şubat 2011

Adnan ATALAY