YÖNETTİĞİ TEZE LAF SÖYLETMEYEN “DOKTOR” HANIMDAN BİR DOKTORA TEZİ DAHA !

 NOT: Bu yazıyı okumadan önce “Üzerine Laf Söyletilmeyen Doktora Tezi” ve “Aktif Türkü Sözü Yazma Yöntemleri” başlıklı 1 ve 3 no’lu yazıları okuyunuz!

 YENİ TEZ

Tez Konusu: Aktif Öğrenmenin Müzik Tarihi Dersine İlişkin Başarı, Tutum ve Özyeterlik Üzerindeki Etkisi (DEÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Müzik Öğretmenliği Doktora Programı, İzmir, 2009)

Hazırlayan: Ceren SAYGI

Yöneten: Yrd. Doç.Dr.Sermin BİLEN

1 numaralı yazıda eleştirilen tezin başlığı ile bu tez başlığı arasındaki ilişki dikkatinizi çekti mi? “İkisinin başlığı da aynı” mı diyorsunuz? Bakın öncekinin başlığı şöyleydi:

 

İLK TEZ

Tez konusu: Aktif Öğrenmenin Müzik Teorisi Dersine İlişkin Akademik Başarı, Tutum, Özyeterlik Algısı ve Yüklemeler Üzerindeki Etkileri (DEÜ Eğitim Bilimleri Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı Müzik Öğretmenliği Programı Doktora Tezi – İzmir 2007)

Hazırlayan: Esin UÇAL CANAKAY

Danışman : Yrd. Doç.Dr. Sermin BİLEN

 

                               CANAKAY (İLK TEZ)                                                                     SAYGI (YENİ TEZ)

  

 

Halâ “ikisi de aynı” diyorsanız “dikkat” konusunda ufak bir sorununuz olabilir. Baksanıza yöneten aynı kişi olsa bile hazırlayanlar farklı, tarihler farklı,     araştırmanın yapıldığı dersler farklı, yalnızca konu aynı ama onda bile önemli farklar(!) var. İlkinin başlığı “…Etkileri”     diye bitiyordu, ikincisi “…Etkisi” diye bitmiş… İlkinde “…Akademik Başarı” denirken ikincisinde sadece “…Başarı” denmiş… Ayrıca ilk tezin başlığındaki “Yüklemeler” kelimesi ikinci tezde kullanılmamış. …ve böylece alın size yeni(!) bir “doktora” tezi konusu… Peki içerik?… Başlığı benzeyebilir ama belki içeriği farklıdır.

 

İçerikte “iki ayrı tez” dedirtebilecek bir fark bulunup bulunmadığını anlayabilmek için

 

  1. a) İçindekilere,
  2. b) Kaynakçada verilen eser künyelerine,
  3. c) Ve tabii ki içeriğine (karşılaştırmalı olarak) bakmak gerekir. Bakalım öyleyse:

 

 

TEZLERİN “İÇİNDEKİLER”

CANAKAY                                                                                     SAYGI

   

    

    

KAYNAKÇADAN ÖRNEKLER

___________________________________________________________________________

CANAKAY______________________________________ SAYGI________________________

(1)Açıkgöz,K.Ü.(1992) İşbirlikli Öğrenme.                       (1)Açıkgöz,K.Ü.(1992) İşbirlikli Öğrenme.

(2)Açıkgöz,K.Ü.(19998) Etkili Öğrenme ve …                (2)Açıkgöz,K.Ü.(19998) Etkili Öğrenme ve … 

(3)Açıkgöz,K.Ü.(2003) Aktif Öğrenme                               (3)Açıkgöz,K.Ü.(2003) Aktif Öğrenme

(4)Akbulut,E. Günümüz Müzik Eğitimcisi Nasıl …               (5) Akbulut,E. Günümüz Müzik Eğitimcisi Nasıl …

(19)Bilen, S.(1995) İşbirlikli Öğrenmenin…                           (14)Bilen, S.(1995) İşbirlikli Öğrenmenin…

(20)Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2003a) Müzik Eğ…              (15)Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2003a) Müzik Eğ…

(21)Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2003b) Öğretmen…             (16)Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2003b) Öğretmen…

(22) Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2006) The Effects…             (17) Bilen,S.,Uçal,E.,Özevin,B,(2006) The Effects…

(28)Büyüköztürk,Ş.(2002) Veri Analizi El Kitabı           (18)Büyüköztürk,Ş.(2002) Veri Analizi El Kitabı

(36)Çizmeci,N.(2006) Müzik Eğitiminde Aktif…                  (24)Çizmeci,N.(2006) Müzik Eğitiminde Aktif…

(40)Dirik,A.(2005) Çalgı Eşliğinde Yapılan…                       (28)Dirik,A.(2005) Çalgı Eşliğinde Yapılan…

(43)Erdal,B.(2003) Barok Dönemindeki Türler…                (32)Erdal,B.(2003) Barok Dönemindeki Türler…

(46)Eserpek,A.(1981) Eğitimin Yeni Tutum…                 (34)Eserpek,A.(1981) Eğitimin Yeni Tutum…

(51)Günhan,B.C.(2006) İlköğretim II.Kademe…                   37)Günhan,B.C.(2006) İlköğretim II.Kademe…

(52)Gürcan,A (2005) Bilgisayar Özyeterlik …                        (38)Gürcan,A (2005) Bilgisayar Özyeterlik …

(59)Kağıtçıbaşı,Ç.(1999) Yeni İnsan ve İnsanlar…        (43)Kağıtçıbaşı,Ç.(1999) Yeni İnsan ve İnsanlar…

(61)Kılıç,A.G.(2004) İşbirlikli Öğrenmenin…                       (45)Kılıç,A.G.(2004) İşbirlikli Öğrenmenin…

(64)Kocabaş,A.(1995) İşbirlikli Öğrenmenin…                     (47)Kocabaş,A.(1995) İşbirlikli Öğrenmenin…

(65)Kocabaş,A.,Uysal,G.(2006) İlköğretimde…              (48)Kocabaş,A.,Uysal,G.(2006) İlköğretimde…

(74)Meyers,C.,ones,T.B.(1993) Promoting…                    (50)Meyers,C.,ones,T.B.(1993) Promoting…

(84)Özkal,N.(2000) İşbirlikli Öğrenmenin…                         (53)Özkal,N.(2000) İşbirlikli Öğrenmenin…

(85)Özmenteş,G.(2005) Dalcroze Eurhythmisc…                 (54)Özmenteş,G.(2005) Dalcroze Eurhythmisc…

(95)Saygı,C.(2004) W.A.Mozart’ın Viyana…                         (58)Saygı,C.(2004) W.A.Mozart’ın Viyana…

(96)Senemoğlu,N.(2003) Gelişim,Öğrenme ve …         (59)Senemoğlu,N.(2003) Gelişim,Öğrenme ve …

(103)Şeker,S.S.(2005) 7-11 Yaş Grubunda…                         (66)Şeker,S.S.(2005) 7-11 Yaş Grubunda…

(107)Tavşancıl,E.(2002) Tutumların Ölçülmesi…        (70)Tavşancıl,E.(2002) Tutumların Ölçülmesi…

(127)Zengin,U.K.(2003) İlköğretim Öğretmenlerinin…     (77)Zengin,U.K.(2003) İlköğretim Öğretmenlerinin…

 

İki tez, biri (sözde) Müzik Teorisi, öteki ise Müzik Tarihi ile ilgili ama kaynakçaları birbirinin aynı, ve her iki kaynakçanın da ne Müzik Teorisiyle, ne de Müzik Tarihiyle hiç bir ilgisi yok… Aktif öğrenimle ilgili.

Kaynakçaları da birbirinin neredeyse fotokopisiymiş, ama bir de içeriğe bakmak lazım. Aynı kaynaklardan farklı içeriklere ulaşmış olabilirler” mi diyorsunuz? Bakalım o zaman:

 

CANAKAY: Sayfa 12, Paragraf 3

…Aktif öğrenme, öğrenenin öğrenme sürecinin sorumluluğunu taşıdığı, öğrenene öğrenme sürecinin çeşitli yönleri ile ilgili karar alma ve özdüzenleme yapma fırsatlarının verildiği ve karmaşık öğretimsel işlerle öğrenenin öğrenme sırasında zihinsel yeteneklerini kullanmaya zorlandığı bir öğrenme sürecidir(Açıkgöz,2003:17)

 

SAYGI: Sayfa 12, Paragraf 2

   Aktif öğrenme, öğrenenin öğrenme sürecinin sorumluluğunu taşıdığı, öğrenene öğrenme sürecinin çeşitli yönleri ile ilgili karar alma ve özdüzenleme yapma fırsatlarının verildiği ve karmaşık öğretimsel işlerle öğrenenin öğrenme sırasında zihinsel yeteneklerini kullanmaya zorlandığı bir öğrenme sürecidir(Açıkgöz,2003:17)

 

Birbirinin fotokopisi olan bu cümlelerin sonundaki (Açıkgöz, 2003:17) kısaltısı, kaynakçada “Açıkgöz,K.Ü. (2003) Aktif Öğrenme. İzmir: Eğitim Dünyası” olarak verilmiş. Bu da, yukarıdaki paragrafın kaynakçada belirtilen kitabın 17. sayfasından alındığı anlamına geliyor. Bunda bir problem yok ama, her iki tezde de bu paragrafın direkt alıntı olduğunu gösterecek “tırnak içinde yazma”, “farklı yazı karakteriyle yazma” vb. en küçük bir işaret bulunmayışı, CANAKAY’ın tezindeki alıntının “direkt alıntı” değil, “dolaylı alıntı” olduğu, dolayısıyla da cümlelerin CANAKAY’a ait olduğu anlamına geliyor. Bu durumda SAYGI, alıntıyı CANAKAY’ın tezinde belirtilen kaynaktan değil, doğrudan doğruya CANAKAY’ın tezinden yapmış demektir. Oysa kaynak olarak CANAKAY’ın tezini değil, CANAKAY’ın alıntı yaptığı     kaynağı göstermiş… Üstelik tezdeki paragrafı harfi harfine aynen aldığı halde, sanki dolaylı alıntı yapmış gibi tırnak içine falan da almamış… KAYNAĞA ATIFTA BULUNARAK İNTİHAL!!! Şimdi soruyorum: Her iki “doktor”un da sanki kendi sözleriymiş gibi (en küçük bir direkt alıntı işareti kullanmadan) aynen kopyaladıkları bu paragrafın gerçek sahibi kimdir? AÇIKGÖZ’ mü? CANAKAY’ mı? SAYGI’ mı? Her iki tezi de kendisi yönettiğine göre, “ben yönettiğim teze laf söyletmem” diyen Sayın Yrd.Doç.Dr.Sermin BİLEN, kendi yönettiği tezden harfi harfine yapılmış olan bu intihali niçin fark etmemiştir? ..

Alıntılar her zaman böyle harfi harfine değil, çoğu zaman da kelimelerde değişiklikler yapılarak dolaylı biçimde yapılmış ama CANAKAY’ın tezi adeta sayfa sayfa takip edilmiş. Örneğin:

CANAKAY: Sayfa 8, Paragraf 4

(…)Alışılagelmiş öğretim yöntemlerinde öğrenciler birbirlerinin sırtını görecek biçimde oturmakta, öğrenciler arasında etkileşim oluşmamaktadır. Öğretmen bilgilerini sözel olarak ya da tahtaya yazarak anlatırken, öğrenciler yalnızca dinler ya da not eder.(…)

 

SAYGI: Sayfa 8, Paragraf 1

(…) Öğrenciler arka arkaya dizilmiş sıralarda birbirlerinin sadece sırtlarını görecek şekilde oturmaktadırlar. 45-50 dakika boyunca yerlerinden hiç kıpırdamadan sadece dinleme-yazma aktivitesi yapmaktadırlar. (…)

 

Kimi zaman da, CANAKAY’ın tezinde düz yazı biçiminde verilmiş olan cümleler, SAYGI’nın tezinde maddeler haline getirilip alt alta yazılmış:

 

CANAKAY: Sayfa 16, Paragraf 1

Stice’a göre (1987), okuduklarımızın %10’u, işittiklerimizin %26’sı, gördüklerimizin %30’u, görüp işittiklerimizin %50’si, söylediklerimizin %70’i yaptığımız bir iş hakkındaki açıklamalarımızın %90’ı aklımızda kalmaktadır.(Güzeliş ve diğer., 2004: 4)

 

SAYGI: Sayfa 9, Son paragraf

 Yapılan bir araştırmaya göre öğrenenler;

Okuduklarının %10’unu,

İşittiklerinin %20’sini,

Gördüklerinin %30’unu,

Görüp işittiklerinin %50’sini,

Söylediklerinin %70’ini,

Yaptıkları aktivite konusunda söylediklerinin %90’nını, belleklerinde tutabilmektedirler. (http://biltek.tubitak.gov.tr)

 

Düz yazıyla yapılmış bir alıntıyı maddeler halinde yazıp, alıntı yapılan metindeki kaynak yerine internet kaynakçası vermekle “alıntı yapılmadığı” görüntüsü mü verilmeye çalışılmış bilemeyiz…

 

Bu arada yeri gelmişken bu alıntıdaki verilere de bakmak gerekiyor. “Okuduklarımızın %10’u aklımızda kalır” denen sözkonusu araştırmanın kimler üzerinde ve bu ifadenin de kimler adına yapılmış olduğunu bilmiyorum… Ya deneklerde, ya bu denemeyi yapanda, ya da bunu bilimsel bir veri olarak alıp baş tacı yapanlarda “okuduklarını akıllarında tutmayla” ilgili bir sorun olmalı… Gördüğümüz şeyler bunu bir bakıma doğruluyorsa da, şükürler olsun ki, söz konusu oran herkeste bu kadar düşük değil…

 

SAYGI, CANAKAY’ın tezini izlemeye kendisini öyle bir kaptırmış olmalı ki, deney alanı olarak kullandığı dersin “Müzik Tarihi” olduğunu unutup CANAKAY’ın tezindeki “Müzik Teorisi” ile ilgili paragrafları da almış. SAYGI’nın tezindeki bu paragrafları aşağıya aynen aktarıyor ve soruyorum? Bu tez (sözde) Müzik Tarihiyle ilgili bir tez değil miydi ? Öyleyse Müzik Teorisiyle ilgili aşağıdaki açıklamalar bu tezde ne arıyor?

 

SAYGI: Sayfa 5, Paragraf 1-2

Müzik eğitimcilerinin gerek doğru ve güzel bir biçimde müziği yorumlayabilmeleri gerekse doğru aktarabilmeleri için müzik teorisi bilgilerinin yeterli düzeyde  olması beklenir. Müzik teorisi; hem müziğin doğru yorumlanabilmesi hem de doğru aktarılabilmesi için gerekli olan tüm kuramsal bilgileri içeren bir alan olarak müzik eğitiminin  önemli bir bölümünü oluşturmaktadır (Özdemir, 2001: önsöz).

 

Müzik teorisi temel müzik bilgilerinden kontrpuana kadar çok seslendirme için gerekli tüm alanları (Müziksel İşitme ve Yazma, Armoni-Kontrpuan ve Eşlik, Müzik Biçimleri, Türk Müziği Armonisi, Eğitim Müziği Besteleme Teknikleri v.b) içeren geniş bir yelpazeye sahiptir. (…)

 

Bu açıklamaların Müzik Tarihi ile ne ilgisi var? Alıntı yaparken bari kendi konusuyla ilgili bölümleri alsaydıya…   (Ne ilginç bir durumdur ki, CANAKAY’ın tezindeki aynı sayfa ve paragraflarda da aynı konudan bahsediliyor…)

Şimdi biraz da söz konusu tezlerde yapılan deneylere bakıp, (sözde) “aktif” olduğu iddia edilen eğitim uygulamasından örnekler görelim:

 

CANAKAY: Sayfa 87. Müzik Teorisi Dersi / 2. Hafta / Konu: Tanışma

Deney Grubu

Ders öncesinde yapılan hazırlıklar:

         Sınıftaki öğrenci sayısı kadar renkli kartlar hazırlanmıştır. Bu kartların yarısına kalp, diğer yarısına  yıldız resmi yapıştırılmıştır.

        “Müzik Yazısında Kullanılan İşaretler” ünitesi içinde yer alan konular listelenmiş ve bu konulara yönelik 54 adet soru hazırlanmıştır. Bir yüzünde soru diğer yüzünde yanıtın yer aldığı kağıtlar, birkaç kağıdın buruşturulmasıyla oluşturulan kağıt topların üzerine soru görünecek biçimde sarılmıştır. Bu şekilde 54 adet kağıt top oluşturulmuştur.

  Dersin başında tüm sınıf ayakta öğretmenin de içinde yer aldığı bir daire oluşturmuştur.Toplarla tanışma oyunu oynanmıştır.

  Bu oyunda öğretmen elindeki küçük plastik topu ismini söyleyip kendini kısaca tanıttıktan sonra bir öğrenciye atar ve topun hangi sırayla kime gittiğine dikkat edilmesi gerektiğini hatırlatır. Topu alan öğrenci de kendini gruba tanıttıktan sonra bir arkadaşına atar ve dairedeki herkes tamamlanıncaya kadar oyun sürdürülür. Top, sıranın hatırlanması için bir kez daha hiç konuşmadan daire içinde döner. Ardından sıra en son kişiden baştakine yani öğretmene geri dönecek biçimde top tekrar dolaştırılır.  Böylece hem sıra pekiştirilmiş olur hem de derse eğlenceli bir giriş yapılmış olur. Top isimler söylenerek baştan sona doğru gitmek üzere oyun tekrar başlatıldığında, öğretmen ikinci bir topu da oyuna katar. Örneğin ilk top dördüncü kişiye ulaştığında, ikinci top oyuna katılır ve öğrenciler sıraya dikkat etmek ve kendi isimlerini takip etmek zorunda kalırlar. Ardından üçüncü top da oyuna katılır, daire biçimindeyken oyun bir kez daha oynanır.  Bunun ardından öğretmen oyunun üç topla ama sınıf içinde dolaşarak sürdürüleceğini söyler. Oyun bu haliyle iyice zorlaşmıştır, o nedenle bir kez daha oynanıp sonlandırılır. Bu oyunla hem öğrenciler arasında hem de öğretmen ve öğrenciler arasında bir etkileşim sağlanmış olur.

  Tanışma oyunu ile giriş yapıldıktan sonra, ders öncesinde hazırlanmış olan yarısına yıldız, yarısına kalp resmi yapıştırılmış renkli kartlar öğrencilere çektirilerek rastlantısal iki grup oluşturulmuştur. (…) İki grubun üyeleri karşılıklı gelecek şekilde sınıfta yerlerini almışlardır. (…) Gruplar yerlerini aldıktan sonra ilk gruptan bir öğrenci ilk topu karşı gruptan istediği birine atarak, kağıdın üzerinde yazan soruyu o öğrenciye yönlendirmiştir. Topu alan öğrenci soruyu yanıtladıktan sonra topun en üstündeki kağıdı açıp arakasındaki yanıtla kendi yanıtını karşılaştırıp değerlendirme fırsatı bulmuştur. (…) Soruyu yanıtlayan öğrenci sıradaki topu alıp karşı gruptan bir öğrenciye atarak….”

 

Top oyunları bu şekilde sürüp gidiyor ve dersin sonunda en çok doğru yanıtı veren grup belirleniyor.     Bu grubun tüm üyelerine ödül olarak birer nazar boncuğu (Evet evet yanlış okumadınız: Nazar boncuğu!..) takılıyor ve her iki gruba da önceden hazırlanmış olan Teşekkür Belgeleri sunuluyor… Ve bu ders benim Siracettin’in okuduğu Otuz Eylül İlköğretim Okulu 6. sınıfta değil, Dokuz Eylül Üniversitesi Lisans 1. sınıfta işleniyor. Ders de, okul öncesi müzik uygulamalarıyla ilgili bir ders değil Müzik Teorisi dersi…

 

Şimdi de gelelim SAYGI’nın tezindeki ilk derse:

Sayfa 56,

Etkinlik: 1

Kullanılan materyaller: Oyun kesesi

Kullanılan yaklaşım: Orff-Shukwerk (“Schulwerk” olmalıydı ama tezde “Shukwerk”yazılmış ve ne gariptir ki,” Orff-Schulwerk” ismini dilinden     düşürmeyen tez yöneticisi, yönettiği tezdeki bu hatayı da görememiş… “Okuduklarımızın ancak %10’u aklımızda kalır”görüşünü benimsemekte haklılar galiba…)

  Tanışma için öğrencilerin bir daire oluşturması. Öğretmenin bilindik bir tekerleme eşliğinde (Portakalı soydum, başucuma koydum…) elindeki keseyi rastgele bir öğrenciye atması. Bu oyun devam ederken ritmin hızlanması.  Ve yavaşlamasıyla birlikte öğretmenin bu ritme uygun beden perküsyonu başlatması (ellerini şıklatması, dizlerine vurması v.b). Hiç umulmadık bir anda ritmin kesilmesi. Kese elinde kalan öğrencinin daire dışına çıkarak kendini dilediği gibi tanıtması.

Yer Adnan Menderes İlköğretim Okulu değil Adnan Menderes Üniversitesi Lisans 1. Sınıf Müzik Tarihi dersi… “Portakalı soydum başucuma koydum…”

 

Derslerde işlenecek konularla ilgili(!) çok ilginç ısındırma(!) soruları da soruluyor:

Örneğin:

 

CANAKAY: Sayfa 87. Müzik Teorisi Dersi / 9. Hafta

Konu: Abantı, Grupetto, Tiril ve Mordan

 Deney Grubu

 Abantı, Grupetto, Tril ve Mordan”dan oluşan “Süsleyici Notalar” konusunun öğrenilmesi için işbirlikli öğrenme tekniklerinden Birleştirme kullanılmıştır. Sınıf rastlantısal olarak üçer kişilik gruplara ayrılmıştır. Grup üyelerinin birbirine ısınmaları için “Milli Piyangodan büyük ikramiye size çıksa parayı nasıl harcardınız?” sorusunu kendi aralarında yanıtlamaları istenmiştir.

 

Sorunun işlenecek konuyla ne ilgisi var, neye ısındıracak bilmem ama, bu soru şahsen bana sorulmuş olsa, hiç değilse soru ile tril arasında bir ilişki kurup “ Millî Piyangodan büyük ikramiye bana çıksa sevinçten tril yapardım triiiiillll !” diye bağırabilirdim. Benzeri ısındırma soruları haliyle (!) SAYGI’nın tezinde de var :

 

SAYGI: Sayfa 59. Müzik Tarihi Dersi / 2. Hafta

Konu: Ortaçağ Dönemi

Etkinlik 2

Kullanılan teknik: Aktif öğrenmede kullanılan eğitimsel oyunlardan esinlenerek oluşturulmuş kulaktan kulağa oyunu.

 

Sınıfın kulaktan kulağa oyunu için “ tatilde Bodrum’a gitmek isteyenler, Marmaris’e gitmek isteyenler ve Fethiye’ye gitmek isteyenler” olarak üç gruba ayrılması.

 

SAYGI’nın tezinden bir soru oyunu daha:

SAYGI: Sayfa 71. Müzik Tarihi Dersi / 7. Hafta

 

Konu: Klasik Dönem

Etkinlik 2

Kullanılan Teknik: Aktif öğrenme tekniklerinden elma dersem git armut dersem kal tekniği.

 

Bilmem devamını yazmaya gerek var mı? Üniversitede(!) bir Müzik Tarihi dersi. Konu: Klasik Dönem. Kullanılan Teknik: Elma dersem git armut dersem kal tekniği…

 

Bilim adına, sanat adına, eğitim adına ve ülkemizin geleceği adına takdirlerinize sunulur…

 

Şimdi gelelim SAYGI’ya ait tezin Müzik Tarihi ile ilişkisine: Tez 157 sayfa. “Kaynakça”nın başladığı 117. sayfaya kadar olan bölümü, Müzik Tarihi adı altında aktif öğrenimin tanıtım ve savunusundan ibaret. Müzik Tarihiyle doğrudan ilgili olabilecek sayfalar 129. sayfadan 157. sayfaya kadar olan anlamsız fotoğraf ve şiirlerle şişirilmiş toplam 27 sayfalık “Ekler” bölümü. İşte asıl fiyasko da bu sayfalarda…

 

Aşağıda göreceğiniz hataların bir doktora tezinde yapılmış ve o tezin de kabul edilebilmiş olduğuna inanmakta zorlanacağınızı tahmin ettiğim için, yalnızca sayfa numaralarını vermekle yetinmeyip bazı sayfaların fotoğraflarını da veriyorum:

 

1 – 129. sayfadan 133. sayfaya kadar olan toplam 5 sayfanın her birinde öğrenciler tarafından ders ödevi olarak yapılmış birer “organum” yer alıyor. Bu (sözde) organumlar 3. Haftada yapılan derste oluşturulmuş.(S.61, Etkinlik: 2) Önce ödevi ve veriliş tarzını     okuyalım:

 

Derse katılan 10 kişilik deney grubunun “Napoliten sevenler ve Bolonez sevenler” olarak 2 gruba ayrılması.Napoliten sevenlerin dış çemberi oluşturması. Top taşıma tekniğinin uygulanarak Organum yazma çalışmasının yapılması. İç ve dış çemberde eşlenen ilk çiftlerden birer tane organum yazmalarının istenmesi. 10 kişilik deney grubundan DoM tonunda “Gece” isimli (Ek:1), Dom tonunda “Zebercet Kliseden Kurtulmuş” isimli (Ek:2), ReM tonunda “Ateş ve Yıldız” isimli (Ek:3), DoM tonunda “Eser” isimli (Ek:4) ve son olarak FaM tonunda “Yakamoz” isimli (Ek:5) 5 tane organum oluşturulması, (…) Bu aktivitenin sonunda öğrencilere önceden hazırlanmış, köşelerine nazar boncuğu iliştirilmiş “Organum Yazma Sertifikaları” nın dağıtılması (Ek:6).

 

Yine “top taşıma tekniği”, yine “nazar boncuğu”… Doğrusu bu organumlar için nazar boncuğu kullanmak bence de zorunlu  çünkü:

1 – Organum esas itibariyle 9.- 11. yüzyıllar arasında yapılmış olan bir  çokseslilik olduğundan kilise modlarının egemen olduğu o dönemde  majör ve minör tonaliteye henüz geçilmemişti. Majör ve minör tonalitelerin kökenini oluşturan Ioniyen ve Eoliyen modlarının başka sesler üzerine transpozesini düşündürebilecek bugünkü değiştirgeç ve donanım (Key Signature) kavramları da yoktu…Bu nedenle “Re Majör” ya da “Do minör” tonlarında organumlardan söz bile edilemez.  Böyle bir hata belki bir başka derste hoş görülebilse bile en azından Müzik Tarihi dersinde yapılmamalıydı.

2 – Organumu, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan Conductus ve Motet gibi çoksesliliklerden ayıran bir temel özelliği de sözlerinin Latince ve konusunun dinsel olmasıdır. Top taşıyarak (!)organum yazılmaz.

Bunlar soruyla ilgili hususlardı. Gelelim şimdi cevaplardaki perişanlığa:

Doktora tezine örnek diye konan şu (sözde) organumların haline bakın:

 

ORGANUM ÖRNEKLERİ

 

(Lisans öğrencisinin ödev kağıdındaki nota yazısı ve resimlere de bir bakın!..) 

 

1 – Yukardaki organumların(!) iki partili olduğu anlaşılıyor (daha doğrusu anlaşılmıyor da biz öyle olduğunu farz ediyoruz) ama partilere ait dizeklerin başında (o dizeklerin birlikte okunacağını gösteren) Akolad (alm. Akkolade; ing. brace; fr. accolade) ya da akolad yerine geçecek herhangi bir birleştirme işareti kullanılmamış. İşin ilginç yanı bitiş çizgisi her iki dizeğe müşterek çekilmek suretiyle  dizekler sondan birleştirilmiş ama baştan birleştirilmemiş. (Bazılarında bitiş çizgisi de yok ya da tek çizgi konmuş.) İki dizeğin birlikte okunmasını olanaksız hale getiren dolayısıyla da yapılan (sözde) organumları yok eden bu vahim hata,  ödevlerin yalnızca birinde ya da ikisinde olsaydı “öğrencilerin akolad koymayı unutmuş oldukları” düşünülebilirdi. Oysa 5 ödevin beşi de aynı durumda, demek ki unutmamış zaten o şekilde öğrenmişler… Nitekim yapılan hatayı hoca fark etmemiş, tez yöneticisi fark etmemiş, jüri fark etmemiş öğrencinin ne suçu var?

 

2 – “Organum” olması şart değil, çokseslilik kavramından bir parça nasibini almış olan herkes bilir ki, iki sesin birlikte okunabilmesi için alt alta yazılması gerekir. Ek 2 olarak verilen örneğe bu açıdan bir bakar mısınız?.. Bu nota yazısı, gittiği okullarda “nota yazısını” öğretecek bir müzik öğretmeni adayının yazısı olabilir mi? İki kişi birden bu yazıyı mı yazmışlar? Haydi onlar yazdı diyelim. Hoca nasıl olup da uyarmamış, nasıl olup da kendisi uyanmamış ki “doktora” tezine “örnek” diye koymuş? Haydi o da uyanmadı diyelim. Yönettiği tezlere “laf söyletmeyen” Sayın tez yöneticisi ve jüri üyeleri ne yapmış?.. Bu tezi hiç mi okumamışlar?..

 

3 – Organumun “Sıkı organum” (“Paralel organum”, alm. “Paralleles Quintorganum”) ya da “Serbest organum” (“gevşek organum”, “paralel olmayan organum”, “dörtlüsel organum”, alm. “Nichtparalleles Quartenorganum”) adıyla iki tipi vardı ki, sıkı organum kaç partili olursa olsun (parti sayısı 2, 3 ya da 4 olabiliyordu) 8’li, 5’li ve 4’lü gibi tam uyumlu aralıkların paralel olarak kullanılmasıyla yapılır, serbest organumda ise ünisondan başlayan alt parti, üst partiyle arasında 4’lü aralık oluşuncaya dek “bordun” tekniğiyle yerinde kalır, üst parti ile arasındaki aralık dörtlüyü aştığı andan itibaren paralel 4’lülerle takip ederdi. Örneğin;

 

Sıkı Organum (Pralleles Quintorganum)

 

Serbest Organum (Nichtparalleles Quartenorganum)

Kaynak : dtv-Atlas zur Musik , Band 1, s.198 (ISBN 3-7618-o554-3 Bärenreiter, ISBN 3-423-03022-4 dtv)

 

Bu yüzyıllarda henüz 3’lü ve 6’lı aralıklar “uyumsuz” kabul edildiği için serbest organum örneğinde görüldüğü gibi ancak “geçici ses” olarak kullanılabilirdi. . 3’lü ve 6’lıların çokseslilik gereci olarak kullanılabilmesi için 1400’lü yılların ortalarına doğru ortaya çıkacak bir başka çokseslilik tekniği olan Cantus Gymellus’u, (fr. fauxbourdon) beklemek gerekiyordu. Oysa öğrencilerin yaptığı ödevlerde “geçici ses” olarak değil “organal ses” olarak bol bol kullanılmış… Sorular zaten “majör”, “minör” ton olarak verildiği için bunda şaşılacak hiç bir şey  yok…Ancak dersin adı: Müzik Tarihi… ve Müzik Tarihi dersinde tarihsel süreç katledilmiş oluyor.

 

4 – 1.,3.,4., ve 5. sorularda kullanılan notalara bir bakar mısınız! Sapı olmayan “gözü kapalı” notalar… Notadan biraz anlayan herkes bilir ki, bir notanın gözü kapalıysa sapının da olması gerekir. Sap yapmadan yazılacaksa o zaman da “birlik” nota kullanılır. Evet müzikte bazı amaçlarla bu şekilde yazıldığı da olur ve örneğin organumların bugünkü nota yazısına transkripsiyonunda esas seslerle (cantus, vox principalis) organal sesleri (vox organalis) birbirinden ayırt edilebilir hale getirmek amacıyla,(yukarıda verdiğim transkripsiyon örneklerinde de görüleceği üzere) esas ezgideki  sesler “birlik” notalarla, organal sesler ise sapı olmayan “gözü kapalı notalarla” gösterilebilir, ama buradaki örneklerde böyle bir bilginin ya da kaygının izi bile yok. Aksine bilgisizlik ve özensizlik var. Esas ses, organal ses ayrımı yapmadan tüm sesler, ya 2. örnekte olduğu gibi “birlik” notayla (ki böylesi ötekilere oranla daha doğru) ya da geriye kalan örneklerin tümünde görüldüğü gibi sapı olmayan kapalı gözle gösterilmiş. Bu durum, hocanın da kendilerine bu şekilde öğrettiğini düşündürüyor ve en küçük bir düzeltme yaptırmadan teze almış olması bu düşünceyi doğruluyor. Tez yöneticisi ve jüri üyeleri bu hatayı da mı görememişler?..

 

5 – Son olarak müzik öğretmeni adaylarının nota yazısına ve ödev kağıtlarına bir bakın ve bir zamanlar Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencilerinin dolma kalemle yazmak zorunda oldukları koro defterlerini, nota yazılarını hatırlayın !… Biz nereden nereye geldik ve nereye gidiyoruz, görün!.. “Fotokopi ve bilgisayardaki nota yazım programları çıktı böyle oldu, yazmıyorlar ki öğrensinler” denilebileceğini ve böylelikle sorumluluğun teknolojik gelişmelere yükleneceğini duyar gibi oluyorum. Oysa eğitimciye düşen görev “yakınmak, topu taca atmak” değil, doğrusunu öğretmek, yanlışları gösterip düzelttirmek, bilinçli uyarı ve uygulamalarla istendik davranışlar oluşturmaktır. Bu doktara tezinde gördüğümüz ise tam tersi: Öğrencilerin yaptığı hatalar fark edilmeyip “nazar boncuklarıyla” korunmaya(!) çalışılıyor ve bu da yetmezmiş gibi “muhteşem” ibareli (hiçbir geçerliliği ve ciddiyeti olmayan ) sertifikalar veriliyor. Tezin 134. sayfasından alınan şu aşağıdaki (sözde) sertifikanın haline bakar mısınız!

 

Yukarıda Ek2 olarak gördüğünüz ve daha, aynı anda tınlayacak sesleri alt alta yazma bilincinden bile yoksun olan o perişan örnek “muhteşem bir organum” ibaresiyle nasıl yüceltilmiş… Hatanın yüceltilmesi yetmiyormuş gibi (sözde) sertifikanın altında “Başarılarınızın devamını diliyoruz…” denerek sürdürülmesi de isteniyor… Oh ne güzel…

 

Ele alınmayacak kadar yanlışlarla dolu bir ödeve “muhteşem” ibareli “sertifika”, o yanlışların oluşturulup yüceltildiği bir teze de     “doktora” unvanı… Herkes birbirini olanca cömertliğiyle ağırlıyor, nasıl olsa harcanan ülkenin geleceği…

 

Organum yazmayla ilgili bu sertifikada, organum örneği olarak konulduğu anlaşılan A merengöhöz başlıklı parçaya dikkatle bakınız! Bu parça bir organum mudur? Özel olarak organumu bilmesine de gerek yok, müzikten anlayan herkes bu parçanın bir organum olamayacağını, içerdiği üçlüsel akorlar ve dizeklerin üstündeki akor şifrelerinden bir bakışta anlar. (Organum evresinde akor mu vardı?!!) Oysa parçanın altında “Organum” yazdığı için sertifikayı süsleyecek bir organum örneği zannedilip sertifikanın ortasına yerleştirilmiş. Şimdi sıkı durun :   Parçanın altındaki  Organum.hu,  2005 yılında Macaristan’da kurulmuş bir Bilgisayar Yazılım Şirketinin adıdır, parçanın bestecisi Balázs RADVÁNYI ise 1951’de doğmuş ve halen Macar Telif Koruma Bürosunda görev yapan bir öğretim üyesidir…

 

Şirket adını organum zanneden, l951’ de doğmuş adamı 9.-11. yüzyıllara götürüp organum yazdıran ve gözünün önündeki armonik parçayı da organum sanıp tezine koyan bir Müzik Tarihi doktoru… Tez danışmanı, yönettiği bu tezlere laf söylenmesini engelleme konusundaki çabalarında çok haklı. Yerinde ben olsam değil laf söyletmek, saklar kimseye göstermezdim…

 

Bu “muhteşem” organumların ardından gelen 3 sayfa, 3  şiir ve ondan sonra gelen 3 sayfa da 3  afişle doldurulmuş (Evet evet! Yanlış okumadınız. İşlenen ders Üniversite öğrencileri için (!) şiirlerle resimlerle çekici hale getirilmeye çalışılmış…) Müzik Tarihi dersinde ne şiiri yazılmış olabileceğini merak edebilecekleri düşünerek, sözkonusu şiirlerden(!) birinin bir bölümünü taktirlerinize sunuyorum: (s.135, Ek:7)

 

Geceden aydınlığa geçerken

Hüzünden kurtulup ışık seçerken

Neşeyle dans ederken

A capellalar şarkı söylerken (“A capellalar” a “şarkı söylettiklerine” göre “a cappella” terimini  de  “insan”  zannediyor olmalılar…)

K2’liler üzdü beni

İzoritimler sıktı beni

…..

 

Aslında bu şiir(!) yazma işinde de CANAKAY’ın tezi izlenmiş. Çünkü aynı şey onda da var… ve işte bu da CANAKAY’ın tezindeki bir şiirin(!) tamamı: (s.222, Ek:11)

 

BAĞLAR

Aramızdaki bağlar güçlensin istiyorum

Aynı ölçüde bağlandım sana

Aynı ölçüdeki bağlar senin kalbini bana bağlar

Bağlandım sana yarim arada deyim bağı varcasına

Artık bu bağları uzatmaya gerek yok,

Bu bağları noktalayalım adı da portato olsun

Gözlerin bağladı kalbime seni

Seni gördüğüm zaman portatoya döner cemalım  ((“Portatoya dönmüş” bir “cemâl”  (yüz güzelliği) nasıl bir şeydir?))

Değerimi yarısı kadar kısalttın

Aramızdaki bağ, deyim kadar mı olacaktı?

 

 

…Böylece ulaşılıyor 141. sayfaya. 141. sayfadan 150. sayfaya kadar olan 10 sayfada “Müzik Tarihi Dersi Başarı Testi” adıyla yapılan ve tezin dayanağı olan test soruları yer alıyor. Toplam 24 sorunun yer aldığı bu testteki sorulardan örnek olarak bir tanesine bakalım:

 

(Soru) 7 – Aşağıdakilerden hangisi Romantik dönem sanatçılarından biri DEĞİLDİR?

 

  1. A) Schubert
  2. B) Schumann
  3. C) Handel
  4. D) Chopin
  5. E) Lizst

 

Üniversite Müzik Eğitimi Anabilim Dalında okuyan bir öğrenci Müzik Tarihi gibi bir derste bu soruyu bilebilirse “başarılı” kabul ediliyor. Kurumların adı “Enstitü”den “Fakülte”ye, “Üniversite”ye yükselirken derslerde sorulan sorular bu düzeye inmiş ne diyelim?… Şaka gibi…

 

Ve 150. sayfada geliyoruz, tezin Müzik Tarihiyle ilgili en çarpıcı bölümüne… 150. sayfadan tezin son sayfası olan 157. sayfaya kadar olan 7 sayfalık bu bölüm J.S. BACH’ a ayrılmış. Müzik tarihi bir tek BACH’tan ibaret olmasa bile, söz konusu olan BACH olunca söylenecek hiçbir şey olamaz. Çünkü o kendinden evvelki dönemlerin zirvesi, kendinden sonra gelenlerin de temeli olması bakımından tek başına müzik tarihi demektir. Bu nedenle Müzik Tarihiyle ilgili bir tezde yalnızca bir besteciye yer verilecekse, o bestecinin BACH olması kadar isabetli bir şey olamaz. Ancak dünyanın en büyük bestecisi, kimilerince de “müziğin babası” kabul edilen J.S.BACH konusunda verilen bilgilerdeki yanlışlar inanılır gibi değil, örneğin:

 

1) 151. sayfa 5. paragrafta Bach’ın eserleri arasında bir de “Füg Sonatı” adı geçiyor(!)… Büyük BACH,  bir insanın ömrüne sığdırılamayacak sayı ve büyüklükte eserler yazmış olmakla birlikte, “Füg Sonatı” diye bir eseri hem yoktur, hem de olamaz!!! Çünkü “Füg” ve “Sonat” kelimelerinin aynı eser başlığında bir araya getirilebilmesi söz konusu bile değildir. Sanırım kastedilmeye çalışılan türkçeye “Füg Sanatı” olarak çevrilen Kunst der Fuge başlıklı eseri olmalı. “Sanat” ve “sonat” birbirine karıştırılıp “füg” le “sonatı” aynı eser adında bir araya getirmek gibi bir garabete düşülmüş ve bunu da, tıpkı öteki hatalarda olduğu gibi ne tez danışmanı görebilmiş,  ne de jüri…

 

2) 156. sayfa 2. paragrafta “2 kemna için Re minör bir konçerto” dan bahsediliyor. Hatırlatmaya gerek yok o kelimenin doğrusu “2 kemna” değil “2 keman” olmalıydı. Ama “doktora” tezine gösterilen özene bakın ki kimse fark etmemiş… Şimdi ben merak ediyorum: “Okuduklarımızın %10’u aklımızda kalır” diyenler, acaba     okuduklarının yüzde kaçını görebiliyorlar?..

 

3) Aynı sayfanın 3. paragrafında “üç kalvsen için 2 konçerto” denmiş… “kalvsen” değil “klavsen” olacak “Doktor” Hanım!..

 

4) Aynı sayfanın 6. paragrafında:     İtalyan müziğine olan bağlılığını ise; Ludwig von Brandenburg için yazdığı Brandenburg Konçertosu’nda ve İtalyan konçertosunda göstermiştir. İtalyan konçertosunda göstermiştir (Say, 1995:237) deniyor. BAHC’la ilgili bilgileri büyük oranda Ahmet SAY’ın Müzik Tarihi‘nden alıntı yaparak vermiş ama, yaptığı alıntıda bile aynı cümleyi     “…ve İtalyan konçertosunda göstermiştir. İtalyan konçertosunda göstermiştir.” diye arka arkaya iki defa yazmış, hiç birinin haberi yok…  

 

Bütün bunlara eski deyimle “daktilo hatası” diyebiliyor ve bir doktora tezindeki (buram buram bilgisizlik ve özensizlik kokan) bu tür vahim hatalara hoş görüyle bakmak istiyorsanız  -özensizlik bir tezde iptal gerekçesidir-  alın size her türlü hoş görü sınırınızı darmadağın edecek iki hata daha:

 

Siz J.S. BACH’ın adındaki J. ve S. kısaltılarının , bir başka deyişle tam adının ne olduğunu zannediyorsunuz? Johann Sebastian BACH değil mi?     Tezin 150. sayfasından alınan aşağıdaki fotoğrafa bakın bakalım ne yazılmış: John Sebastian BACH…  Johann oldu John… Yrd. Doç. Sermin BİLEN’in danışmanlığında hazırlanmış iki tez: Birinde koskoca BEETHOVEN’ın adı yanlış yazılıyor, ötekinde BACH’ın…

 

Peki BACH’ın doğum ve ölüm tarihlerini nasıl bilirsiniz? 1685-1750 değil mi? Aşağıdaki sayfaya bakın bakalım doğum tarihi neymiş?   1658…

 

1658 öyle mi?!!!   Bu durumda J.S. BACH babası Johann Ambrosius’tan  (1645-1695) yalnızca 13 yaş küçük, annesi Elisabeth’den (1644-1694) 14 yaş küçük, ağabeyleri Johann Christoph’tan  (1671-1721) 13 yaş, Johann Yakob’dan (1682-1722) ise 24 yaş büyük oluyor… Dahası yukarıdaki sayfanın 2.     paragrafında “Anne ve babasını dokuz yaşındayken iki ay arayla kaybettiği” belirtildiğine göre (ki aslında 9 ay arayla kaybetmiştir) BACH doğduğunda babası henüz 13 – 9 = 4, annesi ise 5 yaşında oluyor demektir…  BACH’ın     65 yaşında öldüğünü sanırdık(!). Bu hesaba göre 1750 – 1658 = 92 yaşında ölmüş oluyor…

 

Üniversitece onaylanıp YÖK Ulusal Tez Merkezince  dünyanın kullanımına açık hale getirilmiş bir tezde, koskoca BACH’ın adı ve doğum tarihi bile değiştirilmiş oldu. Yukarıda açıklanan yanlışlar düzeltilmeksizin Ulusal Tez Merkezince yayınlanmaya devam edilmesi halinde, yanlış bilgilerin yaygınlaşmasından  yalnızca tez sahibi, o tezi yöneten danışman ve onaylayan jürinin değil, YÖK’ün de sorumlu olacağı düşüncesiyle ilgililerin ve müzik camiasının takdirlerine arz ederim.

 

27 Şubat 2011

Adnan ATALAY