PİYANO TÜRLERİ I. BÖLÜM:

GELENEKSEL (AKUSTİK) PİYANOLAR

 

Giriş

Bartolomeo Cristofori (1655-1731) tarafından 1698 yılında yapıldığı görüşü yaygın olan aprisembalo che fa il piano e il forte (piano ve forte çalabilen klavsen) ilk piyano kabul edilecek olursa (1698 tarihi tartışmalı olup 1709 ya da 1711 tarihleri de verilmektedir), aradan geçen üç yüz küsur yıl boyunca, piyanonun iç ve dış yapısında önemli değişiklikler yapılmış ve çok farklı piyano türleri ortaya çıkmıştır.

“Piyanonun evrim süreci” olarak da adlandırılabilecek olan üç yüz küsur yıl içinde gerçekleşen değişiklikler, kimi zaman yalnızca dış görünüşünde, kimi zaman iç yapısında, kimi zaman da hem dış hem iç yapısında olmuştur. Bu nedenle, piyanoların gruplanması, gruplamanın hangi özellikler açısından yapıldığına göre değişmekte ve çok farklı gruplamalar söz konusu olabilmektedir. Bu yazıda piyanolar, seslerinin oluşum ve kullanılış biçimleri açısından gruplanacaktır. İlk piyanodan bugüne kadar üretilmiş tüm piyanolar, seslerinin oluşum ve kullanılış biçimleri açısından altı gruba ayrılabilir:

1 – Geleneksel (akustik) piyanolar

2 – Silent (sessiz) piyanolar

3 – Hibrit (melez) piyanolar

4 – Dijital (elektronik) piyanolar

5 – Disklaver piyanolar

6 – Otomatik piyanolar

“Piyano Türleri” başlıklı bu yazı dizimizin “Geleneksel (Akustik) Piyanolar” alt başlıklı I. Bölümünde, yalnızca akustik  piyanoları ve farklı türlerini inceleyip Silent, Hibrit, Dijital, Disklaver ve Otomatik piyanolar konusunu, gelecek  sayımızda yayımlanacak  olan II. Bölümde ele alacağız.

Geleneksel (akustik) piyanolar

İçindeki tellerin, tuşlar ve mekanizmayla bağıntılı çekiçlerin vurmasıyla titreşmesi, tellerde oluşan titreşimlerin de, ses üreten bir rezonatör haline gelen gövdesinde sese dönüşmesi esasına dayanan, dolayısıyla “doğal” birer çalgı olan geleneksel (akustik) piyanolar, tellerinin ve ses tahtalarının tuşlarla aynı doğrultuda ya da tuşlara 90 derece açı oluşturacak biçimde konumlandırılmış oluşlarına göre, yatay ve dikey olmak üzere iki alt gruba  ayrılır.

1 – Yatay (horizontal) piyanolar

Mekanizması, ses tahtası ve telleri, tuşlarla aynı doğrultuda bulunan ve klavyeden geriye uzanan gövdesinin, klavyeye takılmış bir kuyruk görüntüsü vermesinden dolayı “kuyruklu piyano(İt. pianoforte a coda; Fr. piano à queue)  olarak da adlandırılan yatay (horizontal) piyano biçimi, aslında piyanonun ilk biçimi olup Cristofori’nin (1655-1731) günümüze ulaşabilmiş 1720, 1722, 1726 tarihli üç piyanosu başta olmak üzere, daha sonra Gottfried Silbermann (1683–1753), Johann (Georg) Andreas Stein (1728-1792) ve Gabriel Anton Walter gibi ilk ustalarca (Luthier) yapılan piyanoların tümü yatay (kuyruklu) piyano biçimindeydi. (Dikey piyano biçimi daha sonra geliştirildi.)

Görsel 1 – Cristofori, Silbermann, Stein ve Walter gibi ustalarca 1720-1780 yılları arasında yapılmış piyano örnekleri:

 

1 – Bartolomeo Cristofori 1720 Metropolitan Museum of Art

2 – Bartolomeo Cristofori 1722 Museo Nazionale degli Strumenti Musicali di Roma

3 – Bartolomeo Cristofori 1726 Museum für Musikinstrumente der Universität Leipzig

4 – Gottfried Silbermann 1746 Schloss Sanssouci, Potsdam Almanya

5 – Johann Andreas Stein (yaklaşık) 1780 Landesmuseum Württenberg

6 – Gabriel Anton Walter 1780 (Mozart’ın piyanosu) Mozarthaus Viyana

 

 

Yatay (kuyruklu) piyano biçimi, aslında pianoforte ya da fortepiano olarak adlandırılan ilk piyanoda ortaya çıkmış bir klavyeli çalgı biçimi olmayıp piyanonun atalarından sayılan klavsenlerde (Alm. Cembalo; İn.harpsichord; İt.clavicembalo/gravicembalo; Fr. clavecin)  çok önceden beri kullanılagelen yaygın bir biçimdi.

Görsel 2 – Klavsen – Andreas Rucker 1646, Philharmonie de Paris Müzik Müzesi

Cristofori’nin ardından çeşitli ülkelerde farklı ustalarca da yapılmaya başlanan piyanolarda, iç ve dış yapı değişikliklerinin yanı sıra, adlandırılma açısından da önemli farklılıklar oldu. Cristofori,  kuyruklu klavsenin yeni bir versiyonu gibi görünen ilk piyanolarında, klavsende mızraplarla titreştirilen telleri, çekiçlerle  titreştirecek bir mekanizma değişikliği yaparak,  yalnızca forte ve piano gibi teras dinamikleri yapılabilen klavseni, parmağın tuşlara yaptığı basınç derecesine bağlı olarak crescendo ve diminuendo gibi gürlük geçişlerini de yapabilen bir çalgıya dönüştürmüş ve ulaştığı versiyonu, getirdiği yeniliği vurgulayacak biçimde  aprisembalo che fa il piano e il forte” olarak adlandırmıştı. Bu uzun adlandırma zamanla, pianoforte / fortepiano ve daha sonra da piano olarak kısaltıldı. Ancak bu kısaltmadan sonra önemli bir anlam kayması oldu ve Cristofori’nin verdiği ismin kısaltılmasından gelen piano adlandırması, bugünkü modern dikey piyanoların atası olan pianino biçiminin ortaya çıkmasından sonra pianino karşılığı kullanılmaya başlandı. Günümüzde de sürdürülen bu anlam kaymasına bağlı olarak, piano sözcüğünü İtalyanca  “küçük piyano” anlamına gelen pianino karşılığında kullanmaya başlayan İngilizler, Cristofori’nin geliştirdiği kuyruklu piyanoyu da “büyük  piyano” anlamında grand piano olarak adlandırdılar. Cristofori’nin geliştirdiği kuyruklu piano biçimini (klavsendeki mızrapların yerini çekiçlerin almış olmasını vurgulayarak) “Hammerklavier” olarak adlandıran Almanlar ise, pianino’nun ortaya çıkışından sonra,  Klavier  sözcüğünü, (“çekiç” anlamına gelen “Hammer”  sözcüğünü de atarak) yalnızca pianino karşılığı kullanıp Cristofori’nin kuyruklu piyano biçimini Hammerflügel (zamanla yalnızca Flügel) olarak adlandırdılar.

Piyanonun solundaki en kalın telden sağındaki ince tellere doğru gidildikçe tel boyları kısaldığı için, yatay kuyruklu piyanonun gövdesi (tıpkı yatay kuyruklu klavsenlerde olduğu gibi) bas tellerin olduğu sol tarafta daha uzunken sağ taraftaki tiz tellere doğru gidildikçe kısalarak asimetrik bir görüntü oluşturur. İtalyanca ve Fransızcada kuyruklu piyano (İt. pianoforte a coda; Fr. piano à queue) olarak adlandırılan bu piyano biçiminin, Almanca konuşan ülkelerde (1800’lerden beri) “Flügel” (Kanat) olarak adlandırılması da, kuyruk bölümünün “kuş kanadına” benzeyen asimetrik görüntüsünden kaynaklanmıştır. (Almanlar “Flügel” terimi, daha önce kuyruklu klavsen için kullandıklarından, ilk kuyruklu piyanoları fortepiano/ pianoforte, daha sonra da Hammerklavier olarak adlandırmışlardı.)

Selenbilimsel yasalar uyarınca bir telden bas ses elde edebilmek için, ya tel gerginliğinin azaltılması (düşürülmesi) ya tel kalınlığının artırılması, ya da tel boyunun uzatılması gerekir. Gerginliğin belirli bir düzeyin altına düşürülmesi, o tellerde oluşacak titreşimleri müzikte kullanılabilecek eşiğin altına düşüreceğinden, gerginlik ayarıyla ulaşılamayacak bas sesler, tellerin kalınlığını artırma ya da  boylarını uzun tutma yoluyla elde edilir. Yalnızca tel kalınlığının artırılması titreşim yeteneğinin azalmasına neden olacağı, yalnızca tel boyunun uzatılması ise aşırı uzunlukta teller gerektireceği için (bu, aynı zamanda çok aşırı uzunlukta “kuyruk” demektir), her iki yöntem birlikte kullanılıp bir yandan tellerin kalınlığı artırılırken bir yandan da boyları uzatılır.

Tel kalınlıkları, (genellikle) ilgili tellerin üzerine bir, iki ya da üç kat  bakır tel sarılarak artırılır ve bas tarafa doğru gidildikçe sargı kalınlığı (aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi) artar.

Görsel 3 – Piyanoda, baslara doğru gidildikçe kalınlaşan sargılı teller

Daha önce de belirtildiği üzere, tel kalınlığının çok artırılması, titreşim yeteneğini azaltıp tınısını olumsuz yönde etkileyeceğinden, güzel ve uzun süre tınlayan bas sesler elde edebilmek için,  kalınlık ile boy arasında bir uzlaşı sağlanıp her ikisi de makul ölçülerde tutulmaya çalışılır. İşte kuyruklu piyanolardaki “kuyruk” bölümü bu uzlaşının sonucu olup örneğin bugünkü dikey piyanolarda daha kalın sargılarla elde edilebilen bas sesler, kuyruklu piyanolarda, ilgili tellerin sargılarını daha ince tutup boylarını uzatarak elde edilir ve dikey piyanolara göre çok daha güzel ses veren kuyruklu piyanolar, kuyruklarının (yani tuşlardan arka uca kadar olan bölümlerinin) uzunluk derecesine göre üç ana gruba ayrılır:

Kuyruklu bebek piyano / Çeyrek kuyruklu (Baby grand) – yaklaşık 1,5 – 1,6 m

Kuyruklu salon piyanosu / Yarım kuyruklu (Parlor grand veya boudoir grand) 1,8 – 2,10 m Kuyruklu konser piyanosu / Tam kuyruklu (Concert grand) – 2,7 ile 3 metre arasında.

 

Görsel 4 abc – Çeyrek, yarım ve tam kuyruklu piyano

 

Yukarıdaki gruplama ve boy ölçüleri (oldukça yaygın olmakla birlikte) standart olmayıp aşağıda görülen türden (ya da daha farklı) gruplama ve adlandırmalar da yapılmaktadır:

Kuyruklu mini piyano  (Mini grand)

Kuyruklu bebek piyano (Baby Grand)

Kuyruklu orta boy piyano (Medium Grand)

Kuyruklu salon piyanosu (Parlor Grand)

Yarım kuyruklu konser piyanosu (Semi-Concert Grand)

(Tam) Kuyruklu konser piyanosu  (Concert Grand)

Yatay piyanolarda çekiçler, tuşlarla aynı doğrultuda bulunan tellere aşağıdan vurduğu için,  parmak tuştan çekildiğinde, çekicin dinlenme konumuna dönüşü yer çekimine bağlı bir “düşme”  hareketiyle kendiliğinden gerçekleşir. Bu da, özellikle aynı tuşa hızlı bir tempoda ardı ardına basabilmeyi kolaylaştırıp tekrar eden notaların sesini netleştirir ve piyanistin tuşları daha iyi kontrol edebilmesini sağlar. Ses tahtasının boyutu ve tellerin uzunluğu, ton kalitesini yükseltip  rezonansı zenginleştirdiği için, konser piyanolarının ortalama 270-285 cm.  arasında olan uzunluğu giderek artmış ve örneğin, Bösendorfer Imperial modelinde 3,8 metre ve  Luigi Borgato Grand Prix 333 modelinde 3,33 metreye ulaşan piyano boyu, Yeni Zelandalı Adrian Mann’ın Alexander Piano (2009) olarak adlandırdığı kuyruklu piyanosunda 5,6 metreye, Daniel Czapiewski’nin Stolëmòwi Klawér adını verdiği (30 Aralık 2010’da Guinness Rekorlar Kitabı’na giren) kuyruklu piyanosunda ise 6,7 metreye ulaşmıştır.

Görsel 5  – A. Mann,  Alexander Piano, 5,6 m. ve  D. Czapiewski, Stolëmòwi Klawér  6,7 m.

Ancak  “Sıra Dışı Piyanolar” başlıklı bir sonraki yazımızda inceleyeceğimiz için burada yalnızca değinmekle yetineceğimiz (yukarıda fotoğrafları görülen) iki piyano, seri üretimi olmayan özel birer deneme niteliğinde olduklarından, dünyanın en uzun piyanosu  unvanı hâlâ 3.33 metre uzunluğuyla Luigi Borgato Grand Prix 333 modelinde bulunmaktadır.

Kuyruklu piyano türünde olan ilk piyanolar (yani pianoforteler) önceleri yalnızca zengin çevrelerde rağbet görüp saray, şato vb. yapıların büyük salonlarında kullanıldığı için, o büyük salonların gerektirdiği ses hacmine ulaşabilme yolunda giderek uzatılan kuyruklarının kaplayacağı alan sorun olmuyordu. Ancak, geniş toplum kesimleri arasında yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte, daha küçük mekanlara da sığabilecek piyano biçimine gerek duyuldu ve kuyruklu piyanoda tuşlarla aynı yönde uzayan tellerin yan ya da çapraz uzatılmasıyla uzun kuyruk gereksinmesini ortadan kaldırıp daha küçük mekanlara sığabilen, daha az tuşa sahip, yapılması ve satın alınması daha kolay olan  kare piyano  (Alm. Tafelklavier;  İn. Square piano; İt. pianoforte quadrato; Fr. piano carré)  geliştirildi.(İlk kare piyanonun 1742 yılında Johann Socher tarafından yapıldığı yolundaki yaygın görüş kesinleşmemiştir.)

Kuyruklu piyanoya kıyasla daha küçük mekanlara da sığabilen bir piyano elde etmek amacıyla geliştirilen ve aslında “yatay” bir piyano türü olan kare piyanolarda, tuş (dolayısıyla tel) sayısı daha az tutulup mevcut teller de tuşlara yan ya da çapraz gelecek biçimde konumlandırılarak, kuyruk gereksinmesi ortadan kaldırılmıştı.

Görsel 6  – Kare piyanolar :  1-  Johannes Socher 1742,  Germanisches Nationalmuseum; 2 – Johannes Kilianus Mercken 1796, Galerie Moenius Deutschland; 3 – Adam Beyer, 1779    Musikinstrumentenmuseum Berlin;
4 –  Julius Blüthner Kare piyano Leipzig (yaklaşık 1850’ler) Sułkowski Müzesi Polonya

Dikdörtgen bir kasa içinde, tellerin çekiçler üzerinde çapraz olarak uzandığı, uzun kenarında klavye, kısa kenarındaki boşlukta ses tahtası bulunan kare piyanolar, küçük mekanlara ve hatta küçük odalara bile rahat sığabilmelerinden dolayı, özellikle 1760’lardan 1860’lara kadar olan yüz yıllık dönemde çok popüler oldu ve ev içi çalışmalarında, Franz Schubert, Clara Schumann, Robert Schumann, Richard Wagner und Franz Liszt gibi ünlü müzisyenler tarafından da kullanıldı. Ancak, başlangıçta 5 oktav dolaylarında bir ses alanına (ambitus) sahip olan kare piyanolardaki oktav sayısının giderek artırılması, eklenen yeni bas tellerin gerilimine dayanabilen ve daha güçlü sesler oluşturmayı mümkün kılan metal şaseli kare piyanoların üretimiyle sonuçlandı.Bu gelişme, (1820’lerde başlayarak) söz konusu piyanoları daha büyük, daha ağır ve daha pahalı hâle getirdi. Örneğin, 1890’larda Steinway & Sons tarafından ABD’de üretilen çelik şaseli kare piyanolar, bir asır önce Zumpe tarafından yapılıp bütün dünyaya hakim olan ahşap şaseli kare piyanolardan iki buçuk kat daha büyük hâle gelmişti. Böylece, kuyruklu piyanolara karşı tercih nedeni olan “küçüklük”, “hafiflik” ve “ucuzluk” avantajlarını kaybetmeye başlayan kare piyanolar, yerlerini o sıralarda yeni gelişmekte olan piramit, zürafa, lir ve dolap tipi dikey piyanolara kaptırarak tarih sahnesinden silinmeye başladı ve 19. yüzyıldan sonra neredeyse hiç yapılmadı.

Görsel 7 – Robert Nunns ve John Clark tarafından 1853 yılında New York’ta  yapılmış 7 oktavlık devasa kare piyano

Kuyruklu piyano biçiminin kuyruklu klavsenden gelmesi gibi, kare piyano biçimi de (yeni bir biçim olmayıp) piyanonun atalarından sayılan klavikord (Alm.Klavichord ; İn. clavichord ;  İt. clavicordo ; Fr. clavicorde)  ve virginal (Alm.,İn.,Fr. Virginal; İt. virginale) gibi klavyeli çalgılardan bilinen bir biçimdi.

Görsel  8  – 1- Klavikord, Anonim 16.yy (? ) Musée de la Musique – Paris;  2 – Virginal, Francesco Poggio (tahminen) 1620, Edinbugh Üniversitesi Koleksiyonu

                                                   

Günümüzde, “kuyruklu piyano”  biçiminin yalnızca “yatay” tipi kullanıldığı için “kuyruklu piyano” ve “yatay piyano” ifadeleri özdeşleşmiş gibi görünse de, (kare piyanolarda görüldüğü üzere) bu iki ifade her zaman örtüşmeyebiliyor. Çünkü  kare piyanolar, kuyrukları olmayan yatay piyano grubuna girerken, aşağıda incelenecek olan piramit, zürafa, lir vb. piyano türleri de, kuyrukları olan dikey piyano grubuna girmektedir. Bununla birlikte, kare piyanolar günümüzde kullanılmadığı için “yatay piyano” deyince kuyruklu piyanonun, “kuyruklu piyano” deyince de yatay piyanonun düşünülmesi doğal hâle gelmiştir.

2 – Dikey (vertical) piyanolar

Kare piyano ile ilgili bölümde de açıklandığı üzere, yatay kuyruklu piyano türünde olan ilk piyanolar (yani pianoforteler), önceleri yalnızca zengin çevrelerde rağbet görüp saray, şato vb. yapıların büyük salonlarında kullanıldığı için, daha kaliteli bas sesler elde edebilmek uğruna giderek uzatılan kuyruklarının kaplayacağı alanlar sorun oluşturmuyordu. Ancak,  geniş toplum kesimleri arasında yaygınlaşmaya başlamasıyla birlikte, daha küçük mekanlara da sığabilecek piyano biçimlerine gerek duyuldu. Bu gereksinme doğrultusunda geliştirilen çözüm yollarından biri, yukarıda açıklanan (kuyruğu olmayan yatay piyano niteliğindeki) kare piyanolar olmuştu. Kare piyanolarda, kuyruğun kaplayacağı yerden tasarruf edilebilmiş olmakla birlikte, klavyelerindeki tuş sayılarının azalmış ve tel boylarının (kuyruklu yatay piyanoya oranla) kısalmış olması, içerdikleri ses alanları (ambitus) ve ses kalitesi açısından  dezavantaj demekti. İşte yatay kuyruklu piyanonun ambitusunu ve tınısal zenginliğini korurken  kuyruğun kaplayacağı alandan tasarruf edebilmek amacıyla başvurulan bir başka çözüm yolu da, yatay kuyruklu piyanonun kuyruk bölümünü 90 derecelik bir açıyla havaya kaldırılıp dik hâle getirilmesi esasına dayanan dikey kuyruklu piyanolar oldu.

Kuyruğun kaplayacağı alanı küçültmek amacıyla yapılan ilk kare piyanoların Johannes  Zumpe (1726-1790) tarafından 1760-62 yılları arasında üretildiği, buna karşın ilk dikey kuyruklu piyanonun, İtalyan klavyeli çalgı yapımcısı Domenico Del Mela (1631?-1755) tarafından 1839 yılında (yani Zumpe’nin 1760-62 yılları arasında yaptığı ilk kare piyanodan 20 küsur yıl önce) yapıldığı düşünülecek olursa (1839 tarihi konusunda bazı tartışmalar vardır) dikey kuyruklu piyano seçeneğinin kare piyanolardan da önce başladığı söylenebilir.

Görsel 9 – Domenico del Mela’nın dikey-kuyruklu piyanosu (1739) Luigi Cherubini Floransa Konservatuarı, Floransa

Dikey kuyruklu piyano mekanizması, modern dikey piyanoların mekanizması gibi çalışıyordu. Yatay kuyruklu piyanoda tellerin altında bulunan ve tellere alttan vuran çekiçler, dikey kuyruklu piyanoda dik konuma getirilmiş tellerin önünde konumlandırılır ve tellere yatay hareketle karşıdan vurur. Dolayısıyla tele vuran bir çekicin yeniden dinlenme konumuna dönüşü, yatay piyanoda olduğu gibi yer çekimi etkisiyle “kendiliğinden” değil, içinde yayların da yer aldığı karmaşık bir mekanizma sistemiyle sağlanır. Bu nedenle de, özellikle aynı sesin hızlı bir biçimde arka arkaya tınlatılması konusunda yatay piyanodaki hız ve duyarlılığa ulaşılamaz. Bu, bir yatay piyanonun dikey  piyanodan daha hızlı çalınabileceği anlamına gelmektedir… (Ancak kaliteli bir dikey piyanonun hız sınırlarına ulaşabilmek için bile çok iyi bir piyanist olmak gerektiği unutulmamalıdır.)

Domenico Del Mela tarafından tasarlanmış olan dikey piyano, gövdesi  klavyenin arkasından  90 derecelik açıyla yükselen bir kuyruklu piyanoydu. “Kuyruk” olarak adlandırılan “gövde” bölümünün dikey olması nedeniyle fazla geniş olmayan mekanlara daha rahat sığan bu tür piyanolar, birbirine yakın olan dört ince bacak üzerindeki iki buçuk metreye varan boylarıyla kolayca devrilebilecek gibi durduklarından, bulundukları mekanlara, arka tarafları  duvara gelecek biçimde yerleştirildiler. Hem devrilmelerini önlemek hem de bulundukları alanda daha az yer kaplamalarını sağlamak amacıyla genellikle bir duvara dayalı biçimde kullanılmalarından dolayı “duvar piyanosu” olarak da adlandırılan dikey piyanoların kuyruklu olan ilk biçimlerine de “duvar kuyruklusu” denir.

Özellikle 1790’dan 1830’a kadar olan evrede farklı versiyonları geliştirilip yaygın biçimde kullanılan söz konusu piyanolar, kuyruklarının biçimine göre farklı kelimelerle adlandırılıp kuyruğu klavyenin iki yanından ikiz kenar üçgen oluşturacak biçimde yükselenlere piramit piyano (Alm. Pyramidenflügel; İn. pyramid piano),  zürafa boynu gibi eğimli yükselenlere zürefa piyano (Alm. Giraffenflügel/ Giraffenklavier; İn. Giraffe piano), lir görüntüsü oluşturacak biçimde iki yana açılarak yükselenlere lir piyano (Alm. Lyraflügel, Lyraklavier; İng. lyra piano), dolap görüntüsü verecek biçimde yükselenlere ise dolap (kabin) piyano (Alm. Schrankklavier; İng. cabinet piano) deniyordu.

1745’te Christian Ernst Friederici tarafından yapılan piramit piyano, Cristofori’nin 1720 piyanosunun kuyruk bölümü dikey bir versiyonu niteliğinde olup adını, klavyenin arkasından dikey olarak yükselen ikiz kenar üçgen (dolayısıyla piramit) biçimindeki kuyruğundan  alıyordu.

Dikey kuyruklu piyanoların bir başka versiyonu olan ve modern kaynaklarda ilk kez 1805 dolaylarında Martin Seuffert tarafından geliştirildiği belirtilen (aynı konuda Joseph Wachtl ve  Jakob F. Bleyer’in  adı da geçmekte olup 1811 yıllarında şiddetli telif tartışmaları yapılmış olduğu görülmektedir) zürafa piyano, adını, kuyruğu içinde dik olarak konumlanan tellerinin, bastan tize doğru gidildikçe kısalmasından kaynaklanan zürefa boynu biçimindeki  kavisten almıştır.

1820 yılından başlayarak, Alman piyano yapımcısı Johann Christian Schleip (1786- 1848) tarafından  neredeyse yalnızca Berlin’de yapılan ve adını, lir görüntüsü oluşturacak  biçimde iki yana açılarak yükselen kuyruk biçiminden alan lir piyano, burjuva zevk ve sanat anlayışına bağlı olarak 1815 ile 1848 yılları arasında kuzey Almanya topraklarında hüküm süren ve özellikle  mobilya ve resim alanında ön plana çıkan Biedermeier salonlarının moda bir çalgısıydı.

1795 yılında William Stodart tarafından geliştirilmiş olan dolap (kabin) piyano, yatay kuyruklu piyano ve onun dikey versiyonlarından biri olan zürafa piyanonun kuyruğundaki asimetrik yapıdan oluşan kavisli boş alanın, dikdörtgen dolap içine alınıp raflar konularak kitap ya da biblo konulabilecek bir alan olarak değerlendirme düşüncesini yansıtıyordu.

   

Görsel 10 – Piramit piyano (Christian Ernst Friderici, Gera, Saxony, 1745) Musical Instrument Museum Piyano Koleksiyonu, Brussel

 

  

Görsel 11 – a) Zürafa piyano (Van der Nof, 1810)  Victoria and Albert Museum London; b) Zürafa piyano (Christoph Ehrlich, yaklaşık 1820, Bamberg) Landesmuseum Württemberg

       

Görsel 12 – Lir piyano dış ve iç görünüş (Johann Christian Schleip, yaklaşık 1820-44) Metropolitan Sanat Müzesi.
Görsel 13 – Dolap piyano, William Stodart,  Londra 1810 (Restorasyon: Robert E. Smith, Boston 1978)

 

Dikey piyanoların ilk biçimleri olan yukarıdaki türden piyanolar da aslında “kuyruklu” birer piyano olup yatay kuyruklulardan farkları, kuyruklarının tavana doğru dikilmiş olmasından ibaretti. Böylece hem daha iyi bir tınının gerektirdiği uzun bas teller kullanılabilmiş hem de kuyruk kısmının yatay konumda kaplayacağı yerden tasarruf edilmiş oluyordu. Ancak tıpkı yatay kuyruklu piyano gibi dikey kuyruklu piyanonun biçimi de yeni bir buluş olmayıp örneğin Praetorius’un 1619 tarihinde yayımlanmış olan Syntagma Musicum başlıklı kitabının ek XV. sayfasında tasvir edilmiş olan (Görsel 14a)  dikey kuyruklu clavicytherium (klavikiterium = dikey kuyruklu klavsen) resmi, dikey kuyruğun çok daha önceden bilindiğini göstermekte ve hatta Londra Kraliyet Müzik Koleji’nde bulunan ve bilinen en eski dikey kuyruklu klavsen kabul edilen (Görsel 14b) clavicytherium,  dikey kuyruk uygulamalarının 1480 gibi erken tarihlere kadar uzandığını göstermektedir.

Görsel 14 – a) Michael Praetorius, Wolfenbüttel:  1619. Syntagma musicum,   s. Ek XV Sakson Eyalet ve Dresden Üniversite Kütüphanesi, Dresden;  b)  Anonim Clavicytherium (klavsen) tahminen 1470- 1480  Londra Kraliyet Müzik Koleji, RCM0001

O dönemin, zürafa piyanoya çok benzediği için yaygın olarak  “zürafa piyano” olarak da adlandırılan bir başka dikey kuyruklu piyanosu da Alm. Harfenklavier; İn. claviharfe ya da xenorphica olarak adlandırılan klavyeli çalgı olmakla birlikte, 1813 yılında Johann Christian Dietz tarafından geliştirilmiş olan söz konusu çalgıda teller, piyanoda olduğu gibi çekiçlerle vurularak değil, klavsende olduğu gibi tuşlarla bağıntılı mızraplarla çekilerek  titreştirildiği için, anılan çalgıyı, (Almanca ismi olan Harfenklavier kelimesinin, “arp piyano” anlamına gelmesine rağmen)  klavsen türü olarak düşünüp “arp piyano” yerine “arp klavsen” olarak adlandırmak sanırım daha doğru olur.

Görsel 15 – Arp klavsen (Arp piyano) Hıristiyan Dietz yaklaşık 1865 Paris, Collections du Musée de la musique

 

Görünüş ve  adlarının farklı olmasına karşın yapısal açıdan önemli bir farkları bulunmayan ve 1790’dan 1830 sonrasına kadar olan evrede  çok gözde olan dikey kuyruklu piyanoların, her piyano üretim bölgesine özgü tipik modeli vardı. Örneğin Viyana dikey kuyruklularında kanat profili gösteren kuyruk bölümü geniş bir iyonik sarmal ile süsleniyor ve yanına genellikle bir “sütun” ekleniyordu. Dikey piyanoların kuyruklarında görülen bu ilginç biçimler,  burjuva müzik performansının en önemli çalgısı hâline gelen piyanonun, aynı zamanda burjuva salonlarını süsleyecek dekoratif bir unsur olarak görülmesiyle de ilgiliydi ve gösterişli yapılarının yanı sıra, dönemin gözde pedalları olan una corda, damper, fagot, lavta, davul, çan pedallarının da (yeniçeri pedalları) eklenmesiyle  daha da zenginleştirilen dikey kuyruklular, kısa bir süre de olsa büyük ilgi gördü.

Çekiçlerin, dikey ya da hafif eğimli duran tellere (modern piyanolarda olduğu gibi) yanal bir hareketle karşıdan vurduğu, dolayısıyla dinlenme konumlarına dönebilmeleri (yatay kuyruklularda olduğu gibi yer çekimi etkisiyle değil), içinde yayların da görev aldığı karmaşık mekanizma  işlemleriyle gerçekleşen bu tür piyanolar, kuyruklarının dik olması nedeniyle (yatay kuyruklu piyanolara oranla) çok daha küçük alanlara sığabilmelerine karşın, ses tekrarlanabilme hızları açısından yatay kuyrukluların gerisindeydi.            

Dikey kuyruklulardaki  bir başka sorun da akort sırasında yaşanıyordu. Çünkü kuyruğun en üst bölümünde yer alan akort çivileri, (bir Broadwood dikey kuyruklu piyanonun akort edilişini gösteren aşağıdaki gravürde de görüldüğü gibi)  pek çok piyanoda ulaşılması ve çalışılması güç yüksekliklerde oluyordu.

Görsel 16 – Bir Broadwood dikey kuyruklu piyanonun akort edilişini gösteren gravür. (Penny Magazine 1942)

Bir piyanonun akustik  kalitesi öncelikle tellerin uzunluğu, çapı ve gerilimi arasındaki ilişkilere bağlı bulunmakla birlikte, piyano teknolojisindeki gelişmeler, daha kısa boylu piyanolardan da yüksek kalitede sesler elde edebilmeyi sağladığından, akort konusunda da bazı güçlükler yaratan dikey kuyruklu piyanoların yerini yükseklikleri daha az olan (kuyruksuz) dikey piyanolar almaya paşladı. (Bu değişimde, gövdeden daha uzun tel takabilme olanağı getiren çapraz şaseye geçişin de büyük payı olmuştur.) 

İlk kuyruksuz dikey piyanolar 1800’lerde birbirinden bağımsız olarak Viyana’da Matthias Müller ve Philadelphia’da John Isaac Hawkins tarafından yapıldı. Teknik ve ticari açıdan başarılı olan Robert Wornum (1780–1852), 1811 civarında 1826’da pikolo piyanoya dönüşen ve daha sonraki tüm piyaninoların modeli olacak olan cottage piyanonun (kır evi piyanosu ya da yazlık piyano) patentini aldı. (Bu nedenle ilk küçük piyanoyu geliştiren kişi Wornum kabul edilir.)

Görsel 17 –  Cottage piyano (Wilkinson & Wornum 1812-13 Londra) National Museum of American History

Daha küçük oda ve salonlara sahip kır evleri ve yazlıklar için uygun olmasına bağlı olarak  cottage (kır evi, yazlık ya da kulube)  piyano olarak adlandırılan bu türün bir başka öncü üreticisi de Ignace (Ignaz) Joseph Pleyel (1757-1831) oldu. Pleyel 1815’te yapıp 1840 civarında piyasaya sürdüğü (kuyruklu piyano ve kare piyanoya oranla daha küçük alan gerektiren) küçük dikey piyano ile, küçük evler ve özellikle  çalışma odaları için aranan bir marka hâline geldi. “Cottage piano” adlandırması yerine, İtalyanca “küçük piyano” anlamına gelen pianino sözcüğü ile de adlandırılan küçük dikey piyanolar, 1850’lerde Avrupa’da, 1900’lerde de ABD’de kare piyanonun yerini alıp en yaygın piyano biçimi oldu.

Bugünkü dikey piyano biçiminin öncüsü niteliğindeki ilk küçük piyano markalarından biri de Steinway tarafından daha küçük Viktorya dönemi evleri ve oturma salonları düşünülerek tasarlanıp üretilen, dönemin bezeme anlayışına uygun olarak oymalarla süslenmiş gül ağacı küçük piyanolardı.

Görsel 18 – Steinway Victorian Cottage Piyano, 1877 https://antiquepianoshop.com/product/steinway-victorian-cottage-upright-piano/

Küçük dikey piyanoların çok özel bir versiyonu da, gemiler, yatlar ve gezi tekneleri için (çok yer kaplamayacak biçimde) üretilmiş, beş altı oktavlık ship (gemi, yat)  piyanolarıydı. Kolayca taşınabilmesi için ayaksız olarak üretilenleri, bir masa ya da stand üzerine konularak çalınıyordu.

Görsel 19 – Ship piyano  (JB Cramer & Co. 1800’lerin sonları, Londra)  https://antiquitymusic.com/j-b-cramer-co-ship-s-piano
  1. yüzyılda hızla yaygınlaşan küçük dikey piyanoların yine çok özel bir versiyonu da, ilk olarak 1827’de Roller et Blanchet firması tarafından tanıtılıp kısa sürede ulaştığı popülariteden dolayı birçok yapımcı tarafından kopyalanan ve kasasının alt orta kısmındaki kemerli açıklığın verdiği izlenimden dolayı niche de chien (köpek kulübesi; İng. dog kennel) veya piano pont (köprü piyano) olarak adlandırılan türdü.
Görsel 20 – Dog Kennel’piyano (Lichtenthal, yaklaşık.1840) David Crombie World Piano News

 

Günümüzde dikey piyanonun temel biçimi hâline gelip “piyano” kelimesiyle özdeşleşmiş olan küçük boy dikey piyanolar (Alm. Aufrechtes Klavier; İng. upright piano; İt. pianoforte verticale; Fr. piano droit), yükseklik derecelerine göre farklı sözcüklerle adlandırılıp yüksekliği yaklaşık 91-101 cm arasında olanlara spinet piyano, 102-114 cm arasında olanlara consol piyano, 115-126 cm arasında olanlara stüdyo piyano, 127 cm ve daha yüksek olanlara da yüksek dikey piyano ya da profesyonel dikey piyano denmektedir. (Grup adları ve ve her bir grup için verilen yükseklik değerleri arasında farklılıklar olabilmektedir!)

Spinet, consol ve stüdyo piyanolar, apartman daireleri gibi sınırlı yaşam alanlarında yaşayan veya bütçeleri kısıtlı olan kişiler ile toplu derslerde (yüzü öğrencilere dönük konumda) piyano çalarken, öğrencileri rahatlıkla görebilmek isteyen öğreticiler tarafından tercih edilirken, daha yüksek kalitede ses elde etmek isteyenler yüksek (profesyonel) dikey piyanolara yönelmektedir.

Görsel 21 Modern dikey piyano grupları ve (yaklaşık) yükseklikleri (Görsel, terim ve ölçü birimleri Türkçeleştirilerek https://ezmusicbox.com/blog/upright-piano-types/sayfasından alınmıştır.)

 

Yukarıdaki gruplama ve (yaklaşık) yükseklik değerleri, 19. yüzyıldan sonra üretilen daha kısa yapıdaki piyanoların adlandırılması ve yükseklikleri konusunda genel bir fikir verse de, yükseklikleri yaklaşık 91-101 cm arasında olan spinet piyanolar ve Heintzman & Co. tarafından Kanada’da üretilen 140 cm. yüksekliğindeki 140CK modeli gibi yüksek dikeyler giderek üretimden kalktığı için, günümüzde en sık karşılaşılabilecek dikey piyano yükseklikleri, yaklaşık  108 cm ile 131 cm arasında değişmektedir.

Yatay kuyruklu piyanonun tartışmasız üstünlüğüne rağmen, dikey piyanonun hızla yaygınlaşması ve daha 1880’lerde kare piyanonun yerini alıp en yaygın piyano türü haline gelmesini, müziksel gerekçelerle açıklayabilme olanağı olmadığı gibi, yalnızca yatay kuyruklu piyanonun kaplayacağı alandan tasarruf ya da daha ucuz olması gibi nedenlerle açıklamaya çalışmak da eksik olur. Çünkü  hemen tüm dünyada, yatay mimarinin yerini almaya başlayan dikey mimari, piyano konusunda da yataydan dikeye ve daha küçük, daha kompakt piyanolara yönelişi  giderek artan bir zorunluluk hâline getirmiştir: Sanayileşmeye bağlı şehir planlamaları, insanların büyük çoğunluğunu, çok katlı yapılardaki küçük mekanlarda yaşamak zorunda bıraktığından, yatay kuyruklu piyanoların yalnızca fiyatları ve o yapılar içinde kaplayacakları alan değil, o yapıların içine sokulabilmeleri bile (aşılabilmesi güç, çok kez de olanaksız) bir sorun hâline gelmiştir. Bu nedenle, yatay kuyruklu piyanodan hiçbir biçimde vazgeçmek istemeyenler için daha küçük ebattaki Baby grand modelleri üretilirken, piyano üretiminin büyük çoğunluğu, dikey mimarinin getirdiği çok katlı yapılara da uygun olan bugünkü dikey piyanolara kaydırılmıştır.

NOT: Ülkemizde piyanoları, biçimsel özellikleri açısından iki gruba ayırıp (“yatay” ve “dikey” ayrımı da yapmaksızın),  günümüzde yalnızca kuyruklu türü bulunan yatay piyanoları “kuyruklu piyano”,  yalnızca kuyruksuz türü bulunan dikey piyanoları da “duvar piyanosu” ya da “konsol piyano” olarak adlandırma eğilimi yaygın görülmekle birlikte, bu adlandırma biçimi, yalnızca uluslararası terminolojiyle değil, kendi içinde de çelişmektedir. Çünkü bizler “kuyruklu piyano” terimiyle yalnızca günümüzdeki yatay kuyruklu piyano biçimini, “duvar piyanosu”  terimiyle de yalnızca günümüzdeki kısa dikey piyanoları kastederken, kuyruksuz yatay piyanolar olan kare piyanolar ile kuyruklu dikey piyanolar olan Piramit, Zürafa, Lir ve Dolap piyanoları gözden kaçırmış oluyoruz. Öte yandan her türlü dikey piyanoyu “konsol piyano” olarak adlandırma eğilimimiz de dikey piyanoların uluslararası gruplamalarıyla çelişmektedir. Çünkü uluslararası literatürde “konsol piyano” ifadesi her türlü dikey piyano için kullanılabilecek genel bir ifade olmayıp yüksekliği spinet piyano ile stüdyo piyano arasında kalan 102-114 cm arasındaki dikey piyanoların grup adıdır.

Piyano ile ilgili en önemli terminolojik çelişkimiz de, söz konusu çalgının adlandırılmasında yaşanmakta olup çalgının tarihsel adı olan  aprisembalo che fa il piano e il forte (piano ve forte çalabilen klavsen) ifadesinin kısaltılmasıyla önce pianoforte ya da fortepiano daha sonra da kısaca  piano olarak adlandırılan söz konusu çalgının adını, “piano” terimindeki i ve a ünlüleri arasına “y” kaynaştırma harfini koyarak “piyano” biçiminde yazıp okuyor oluşumuzdur. Dilimizde ünlü harflerin bu biçimde ardışması durumunda, aralarına ünsüz bir kaynaştırma harfi yerleştirilmesi Türkçenin gramer özelliklerinden biri olmakla birlikte, “piano” sözcüğü Türkçe bir sözcük olmadığı için Türkçe gramer kurallarına göre yazıp okumanın gereksizliği bir yana, şayet böyle bir şeye gerek duyuluyorsa,  o zaman aynı sözcüğü gürlük terimi olarak kullanırken de “piyano” yazıp okumamız gerekmez miydi? Oysa bizler, “hafif” anlamında gürlük terimi olarak kullanırken tıpkı İtalyanca aslı gibi “piano”, biçiminde yazdığımız sözcüğü,  çalgı adı olarak kullandığımız zaman “piyano” biçiminde yazıp okuyarak  terminolojik tutarsızlık oluşturuyoruz.

Müzik eğitimine yeni başlamış öğrencilerin, piano ve bizim türettiğimiz (!) piyano terimlerini farklı şeylermiş gibi algılayıp terminolojik tutarsızlığa düşmemeleri için, piano terimini, (gürlük derecesi ya da çalgı adı olarak kullanıldığına bakmaksızın) orijinal biçimiyle mi yoksa kaynaştırma harfi eklenmiş biçimiyle mi yazıp okuyacağımıza karar vermemiz şarttır. Aksi hâlde, icat edilişinin üzerinden üç yüzyıl geçmiş ve tüm dünyada akıl almaz versiyonları üretilmiş/üretilmekte olan böylesine önemli bir çalgının tek bir versiyonunu bile (birkaç kısır deneme dışında) üretememiş olmamız bir yana, adının yazılış ve okunuşunda bile çelişkiye düşmüş oluyoruz…