Adnan Atalay
Almanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca müzik sözlüklerine ya da Roberto Braccini’nin Schott yayınlarından olan “Praktisches Wörterbuch der Musik Italienisch-Englisch-Deutsch-Französisch” gibi (aynı terimin farklı dillerdeki karşılıklarını içeren) müzik sözlüklerine bakıldığında, her bir dilde, her kavram için yerleşmiş bir terimin kullanıldığı ya da aynı anlama gelen başka terimler bulunsa bile, o terimlerden bir tanesinin öne çıktığı görülmektedir. Oysa müzik terminolojimizde, daha bu sanatın adından başlayarak tam bir kargaşa hüküm sürmektedir. Kişisel tercihlerden kaynaklanan adlandırma farklılıkları bir yana, devletin resmî kurumları arasında bile ciddî adlandırma farklılıkları bulunup müzik eğitimi veren kimi okullar “Müzik Bölümü”, kimi okullar ise “Musiki Bölümü” ya da “Konservatuvarı” olarak adlandırılmaktadır. TRT Radyoları’ndan yapılan yayınlarda bile “Türk Halk Müziği dinlediniz, şimdi de Türk Sanat Musikisi dinleyeceksiniz” türünden anonsları sıkça duyarız. Neden birine müzik, ötekine musiki denmektedir? Özellikle de bazı sanatçılarımızın ya da sunucularımızın üzerine Arap aksanıyla bastıra bastıra “mûsîkıy”demesi durumunda daha görkemli bir şeyden mi bahsedilmiş oluyor?
1979-1983 yılları arasında Asistan-Hoca olarak görev yaptığım Türkiye’nin ilk Müzikoloji Bölümü’nde de müzik yerine küğ terimi kullanılıyor ve müzikle ilgili tüm ders ve etkinlikler “küğ” terimiyle adlandırılıyordu. Oysa Bölümün resmî adı Küğ Bölümü değil Musiki Bölümü’ydü ve bizler Musiki Bölümü’nde Küğ dersleri okutarak müzikolog yetiştiriyorduk…
Grekçe sanat tanrıçaları musa’lardan (Μοῦσαι Mousai, tekil Μοῦσα Mousa) hareketle mus kökünden türetilmiş olup Alm. Musik (mu’zi:k); İng. music (mju:zik) Fr. musique (myzik); İt. musica (mu:zika); Ar. موسيقى mûsîkıy; Osm. mûsikî (mu:siki:) biçiminde mus köküyle yazılan bu terim, Fransızcada da yine aynı kökle musique olarak yazılıp “müzik” biçiminde okunmaktadır. Yabancı dil olarak Fransızcanın yaygın olduğu Osmanlı Dönemi’nde, söz konusu terimin yazılışını değil okunuşunu esas alarak “müzik” biçiminde yazıp okuyan Osmanlı entelektüelleri, Osmanlıcadaki mûsikî teriminin yanına “mus” köküyle ilgisi olmayan müzik gibi hatalı bir terimi de yerleştirmiş oldu. Araya kişisel tercihler doğrultusunda “küğ” terimi de girince kargaşa daha da arttı.
Müzik terminolojimizdeki bir başka kargaşa, yabancı terimler ve özel isimlerin yazılışı konusunda yaşanıyor. Örneğin aynı bestecinin adını bir yerde Çaykowsky, bir başka yerde Çaykovski, bir başka yerde ise Tschaikowsky biçiminde yazılmış görebiliyoruz. Şostakoviç’in ismini de kimi yerde Şostakoviç, kimi yerde Schostakowitsch olarak yazılmış görebiliriz. Özellikle orijinalleri Kiril alfabesiyle yazılan özel isimlerde karşılaştığımız bu kargaşa, Kiril alfabesindeki bir ismi, Latin alfabesindeki harflerle çevriyazarken (transkription), Latin alfabesinin Türkçe versiyonu yerine Almanca, İngilizce ya da benzeri başka dillerdeki versiyonlarıyla (tıpkı onların yazdığı gibi) yazmaya çalışmamızdan kaynaklanmaktadır. Orijinali Kiril vb. başka alfabelerde yazılan özel isimlerin çevriyazısında karşılaşılan bu gibi tutarsızlıklardan çok daha vahim olanı ise, orijinali Latin alfabesiyle yazılan Bach, Schumann, Chopin gibi isimleri, Latin alfabesinin Türk versiyonuyla yazmaya kalkışıp Bach yerine (Bah), Schumann yerine (Şuman), Chopin yerine (Şopen) yazılması gerektiğini savunabilen öğretim üyelerinin de bulunması… Oysa bu akıl almaz yanlışlardan korunabilmenin yolu son derece basit olup orijinali Latin alfabesiyle yazılan özel isimleri tek bir harfini bile değiştirmeden orijinal biçimiyle yazıp, orijinali Kiril, Arap ya da başka alfabelerle yazılan özel isimleri ise (Latin alfabesinin Alman, İngiliz, Fransız versiyonlarıyla değil!) Türk versiyonuyla çevriyazmaktan ibarettir.
Müzik terminolojimizdeki en önemli sorunlardan biri de, bazı alanlarda karşılaşılan terim yetersizliğinden dolayı, birbirinden farklı ve hatta birbirinin tam tersi olan kavram veya eylemlerin aynı terimle adlandırılıyor oluşudur. Örneğin senfonik bir eserin herhangi bir temasını alıp tek parmakla bile seslendirilebilecek basit bir melodi haline getirmeye “düzenleme” derken, basit bir melodiden polifonik bir eser yaratmaya da “düzenleme” diyoruz. Oysa her ikisi arasında dağlar kadar fark vardır. Aynı şekilde herhangi bir çalgı ya da ses grubu için yazılmış eseri, (tek bir notasına bile dokunmaksızın) bir başka çalgı ya da ses grubuyla seslendirilebilecek biçimde indirgemeye (transkripsiyon) de düzenleme, bu indirgemeyi notalarda değişiklikler yaparak gerçekleştirmeye de “düzenleme” diyoruz. Dahası, herhangi bir temanın varyasyonlarından oluşturulmuş eserlere de “düzenleme”dendiğini sıkça görüyoruz. Oysa teması nereden ya da kimden alınmış olursa olsun, bir tema üzerine kurulmuş varyasyonlar “düzenleme” değil eserdir.
Terim yetersizliği gibi, aynı kavramın iki ya da üç farklı terimle adlandırılmasından oluşan terim bolluğu da sorun yaratmaktadır. Terminolojimizdeki yüzlerce terimden her biri için en az bir, kimi zaman da iki ya da üç alternatif terim daha kullanılmakta olduğu için, herkesçe aynı anlama gelen ortak bir dile ulaşabilmek güçleşiyor. Söz konusu terimlerden bazılarını yazıp alternatiflerini de parantez içinde verecek olursam nasıl bir terim bolluğuyla (!) karşı karşıya olduğumuz açıkça görülecektir: Dizek (Porte), Anahtar (Açkı), Değiştirgeç (Arıza), Dizi (Gam, Aşıt), Melodi (Ezgi), Transpoze (Aktarım), Beste (Eser, Bağda, Yaratı), Besteci (Bağdar), Akor (Uygu), Ölçü (Mezür,Tartım), Ritim (Düzüm,Tartım), Apojatür (Geciktirme, Abantı), Puandorg (Durağan), Tekrar işareti (Röbriz, Döneç), Varyasyon (Çeşitleme, Başkama), Armoni (Uyumbilgisi, Dikey Çokseslendirme), Kontrapunt (Kontrpuan, Karşıezgi,Yatay Çokseslendirme), Çalgı (Saz, Enstrüman) Üflemeli Çalgılar (Nefesli Sazlar), Ağaç Üflemeliler (Tahta Nefesliler), Seslendirme (İcra, Yorum) ve daha yüzlercesi… Aynı şeyin farklı yerlerde ve zamanlarda farklı terimlerle adlandırılmasından dolayı, GEE Müzik Bölümünde Armoni ve Kontrpuan adıyla okuttuğum dersleri, EÜ GSF Musiki Bölümünde Uyumbilgisi ve Karşıezgi, DEÜ BEF Müzik Bölümünde ise Dikey Çokseslendirme ve Yatay Çokseslendirme adıyla okutmak durumunda kaldım…
Yaşanan terminoloji kargaşasının en sorunlu yanı da kullanılan terimlere farklı anlamlar yüklenmesidir. Örneğin “zaman” terimine farklı anlamlar yüklenmesi sonucu bir kitapta “iki zamanlı” olarak tanımlanan 5/8’lik ölçü, bir başka kitapta “beş zamanlı”, ya da bir kitapta “üç zamanlı” olarak tanımlanan 7/8’lik ölçü, bir başka kitapta “yedi zamanlı” olarak tanımlanabilmektedir…
Tüm bu kargaşa içinde terminolojik birlik ve dolayısıyla da sağlıklı bir eğitim mümkün müdür? Şu an yazmakta olduğum müzik kuramı kitabıyla ilgili olarak, 17., 18., 19. ve 20. yüzyılda yazılmış Almanca onlarca kuram kitabını tarıyorum, 4 yüzyıllık bir zaman dilimi içinde yazılmış onca kitaptaki terminoloji neredeyse hiç değişmemiş olduğu için, 4 yy önce yazılmış olanlarını bile (o dönemde kullanılan gotik yazının okuma güçlüğü dışında) son yüzyılda yazılanlar gibi anlayabiliyorum. Akşam uydurulan terimlerin ertesi sabah kullanıma sokulduğu ve herkesin kendine göre terimler seçip kendine göre anlamlar yüklediği bir ülkede, benzeri bir tarihsel bütünlük mümkün mü?
Liyakat sahibi uzmanlardan oluşacak Müzik Terimleri Kurultayları’nın yapacağı titiz çalışmalar ve o çalışmalar doğrultusunda TDK tarafından çıkarılacak bir Müzik Terimleri Sözlüğü belki umut olabilirdi ama ülkemizin gerçekleri düşünüldüğünde o umut da kayboluyor ve tıpkı bir sel suyunun her şeyi sürükleyip götürmesini seyretmek zorunda kalan çaresiz insanlar gibi, yaşanan terminoloji kaosunu hüzünle seyrediyoruz…
*Bu yazı Musichall Dergisi Ekim 2021 sayısının 26-27. sayfalarında yayımlanmıştır.