TUĞRUL GÖĞÜŞ VE AHMED ADNAN SAYGUN SEMİNERİ

Tuğrul Göğüş ile ilgili acı haberi duyurmak gibi çok güç bir görevi yerine getirmek zorunda kaldığım dünkü paylaşımıma eklediğim yorumda  “Tuğrul’um bu ne acele? Her yere herkesten önce sen gider, her şeyi hepimizden önce sen düşünürdün. Yine aynı şeyi yaptın ama bu kez çok acı oldu…” demiştim.

Hayatını kaybedenlerin ardından yalnızca güzel şeyler söyleyip yazmak ve onları olabildiğince yüceltmek gibi harika bir gelenek vardır. Yazdıklarım o geleneğin bir yansıması olabilir ya da Tuğrul’umuzu yeterince tanımayan arkadaşlarımız öyle olduğunu düşünmüş olabilir miydi? Büyük bir bölümünü uykusuz geçirdiğim gecenin sabahında erkenden kalkıp Tuğrul için yazılanları okudum. Onu tanıyan herkes, kimi zaman çok şey ifade eden birkaç sözcük, kimi zamansa daha uzun cümlelerle hep aynı şeyi dile getirmiş… Örneğin onu  en iyi tanıyan insanlardan biri olan  Sayın Numan Pekdemir de, Tuğrul’u anlattığı yazısının bir yerinde “Ona hiçbirimiz yetişemedik ama henüz 64 yaşında maalesef ona ancak ölüm yetişebildi. Bu ülkeye Tuğrul’lar arada bir uğrar.”  diyor… Büyük bir içtenlik ve sevgiyle dile getirilmiş bu güçlü ifadenin üzerine başka ne söylenebilir ki…

Onu GEE Müzik Bölümündeki öğrencilik yıllarından beri tanırdım; Öğrenciliğinde de bir başkaydı, farklıydı o…  İzmir’e de birbirine  yakın tarihlerde yerleşip burada da uzun yıllar birlikte  olduk.

Kendini yetiştirme ve bulunduğu düzeyi her gün biraz daha aşma konusunda öylesine tutkuluydu ki, ulaştığı onca başarıya rağmen “öğrenci” kalmaktan hiç vazgeçmedi. Çünkü o, geldiği noktada her şeyi öğrendiğini, bildiğini zannetme yanılgısına düşebilen bazı insanların aksine,  NEYİ ya da NELERİ BİLMEDİĞİNİ BİLİP ÖĞRENMEK İÇİN ÇIRPINAN  bir insandı. Bu yüzden hep karıncaya benzetirdim onu. Zaten söğüt dalı gibi incecik bedeni, hiç bitmeyen hareketliliği ve üzerinden eksik etmediği zerafetiyle, görünüşü de karınca algısı uyandırırdı. Ama karıncayı çağrıştıran en büyük özelliği (tıpkı karıncalar gibi) yalnızca kendisi için değil kolonisi için çalışmasıydı ve onun kolonisi TÜM MÜZİK CAMİASI, TÜM İNSANLIKTI…

Onun çalışmaları anlatmakla bitmez onun için ben yalnızca bir örnekle yetineceğim: AHMED ADNAN SAYGUN SEMİNERİ

Bestecilerin, ressamların, yazarların, bilim adamlarının değeri ne yazık ki çok kez onlar öldükten sonra anlaşılır ve ortaya koydukları eserlere verilen değeri yeterince göremeden ölürler. Her yere herkesten önce gidip, her şeyi herkesten önce düşünen Tuğrul GÖĞÜŞ, hem mimarı, hem mühendisi, hem işçisi hem de geriye çekilip pek görünmeyen gizli kahramanı olduğu 1987 İzmir Ahmed Adnan Saygun Semineri ile bu yazgıyı bozan ilk kişi oldu. O tarihte SAYGUN (1907-1991) 80 yaşındaydı ve ömrünün son dönemlerine gelmişti. Müzik dünyasının en büyük isimlerinden biri olan o büyük sanatçıya duyulan saygıyı ve bizlere bıraktığı eserlerden doğan minnet borcumuzu sağlığında gösterebilmenin ne kadar iyi olabileceğini, ancak Tuğrul GÖĞÜŞ hepimizden önce düşünüp binbir emekle gerçekleştirince anlayabildik… Oysa aynı tarihlerde yalnızca İzmir’de iki konservatuvar, bir müzikoloji bölümü, bir müzik eğitimi bölümü olmak üzere lisans düzeyinde eğitim veren dört kurum vardı, öteki, kentlerimizdeki müzik okulları da göz önüne alındığında kurum sayısı yüzleri buluyordu, bizler de o kurumlarda öğretim elemanıydık ama bu inceliği herkesten hepimizden önce o zarif insan, Tuğrul GÖĞÜŞ düşündü. Ve… gereği gibi sürdüremiyor olsak bile “insanları hayattayken onurlandırmak” gibi yepyeni bir geleneği başlattı.

Bu tür çalışmaları ilgili kişiler hayattayken yapmanın tek yararı onları yaşarken onurlandırıp vefa borcu ödemekten ibaret değil, çok önemli bir yararı da onlar öldükten sonra toplanması ve doğrulanması çok daha zor olan bilgileri, onların yardımıyla toplayıp onların onayından geçirebilme olanağı sağlamasıdır. Örneğin ben o tarihte DEÜ Buca Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak çalışıyordum ve anılan seminere SAYGUN’UN ESERLERİ başlıklı bir bildiriyle katılıp Saygun’un tüm müziksel eserlerini, kitaplarını ve makalelerini listelemiştim. Böyle bir çalışmanın Saygun hayattayken yapılmış olması, (aşağıdaki kendi el yazılarında da görüleceği üzere) Saygun’la yazışma, görüşme ve hazırladığım listeleri kendilerine sunup onaylatarak olası eksik ve hatalardan olabildiğince arındırma olanağı getirdi.  Sorularımı, (cevaplamaları için aralarında boşluklar bırakarak) yazılı olarak gönderdim ve Saygun hepsini tek tek cevaplayarak, gereksinme duyduğum bilgileri bizzat kaynağından alabilmemi sağladı.

Yazılı sorularıma Saygun’un kendi el yazısıyla verdiği cevaplardan örnekler:

Bu arada, o büyük insanla yapabilme şansı bulduğum yazışma ve görüşmelerde  sergiledikleri alçak gönüllülük ve zerafetten çok etkilendiğimi de belirtmeliyim. Küçük insanların (küçüklüklerini maskelemeye çalışmak arzusuyla olsa gerek) içi boş başaklar gibi dikleşmelerine karşın, büyük insanlar derin sular gibi dingin, dolu başaklar gibi engin davranıyorlar.

Bir defasında, kendilerine gönderdiğim büyük bir dosyada, eserleriyle ilgili bazı sorular sorup cevaplarını ve bazı eserlerle ilgili olarak dökümanlar talep etmiştim. Mektubuma uzun süre cevap alamayınca kendileriyle görüşmeye gideceğini bildiğim Tuğrul’dan “durumu Saygun’a iletmesini” istedim. Tuğrul’un görüşmesinden yaklaşık bir hafta sonra Saygun’dan  aşağıdaki tevazu dolu mektup geldi.

Büyük Saygun’un, içinde Tuğrul Göğüş’ten de bahsettiği o mektubunu, (engin tevazusunun bir örneği olarak) aşağıya aynen aktarıyor ve orijinal el yazısının fotoğrafını sunuyorum. Yalnızca yaş açısından değil müzikteki yeri açısından da kendisinden katbekat küçük (o zamanlar evladı ya da torunu yaşındaki) bir insana yazdığı “saygılarımla” sözcüğüyle biten bu mektuptaki tevazu: BÜYÜKLENMEK ile  BÜYÜK OLMAK arasındaki farkı ne güzel gösteriyor…

Sayın Adnan Atalay bey,               23 Mart 1987

Bir iki gün önce Tuğrul bey bana uğradı. O zaman sualine cevaben, sizden bir şey almadığımı söylemiştim. Bu gün evrak arasında gördüğüm büyük bir zarfı elime alınca sizin tarafınızdan gönderilen ve benim almadığımı söylediğim yazılar olduğunu gördüm ve tabi çok üzüldüm. Unutmuşum, son zamanlarda oldukça sıkıntılı günler geçirmiştim.

Gerekli notları koyarak iade ediyorum. Tuğrul beyde bilgi vardır.

Saygılarımla

Ahmed Adnan Saygun.

Saygun için yapılan o seminer, ilgili kişi hayattayken yapılmış (sanırım) ilk seminerdi ve yalnızca Saygun’u mutlu etmekle kalmadı, o büyük insandan daha çok bizleri mutlu etti. Çünkü bu vesileyle ona olan minnet borcumuzu bir parça olsun ifade edebilmenin yanı sıra, öylesine büyük bir insanla bir araya gelip onun ışığını yaşayabilme şansını da yakaladık.

Yaşadığımız bu güzelliklerin mimarı sendin Tuğrul GÖĞÜŞ, ardında öyle güzel izler bıraktın ki, seni bizden sonrakiler de hep hayır ve minnetle yad edecek. Işıklar içinde uyu güzel insan.

8 Ağustos 2021

Adnan ATALAY