UYARI !
1 – Bu yazıdaki oktav numaraları, farklı bir bakış açısıyla, Amerikan sistemine göre bir numara büyük verilmiştir!
2 – Günlük müzik dilinde “nota” ve “perde” kavramları özdeşleştirilerek, A, B, C ya da La, Si, Do gibi perde adları, “nota adı” olarak nitelenmektedir. Oysa “nota”, sesleri kağıt üzerine yazabilmek için kullanılan neumatik kökenli yazı sistemi ve o sistem içindeki Birlik, ikilik, dörtlük, sekizlik … gibi süresel imlerle ilgili bir terim olduğundan, seslerin süresini değil yüksekliğini belirten A, B, C gibi harfler ya da La, Si, Do gibi hecelerin, (tıpkı Geleneksel Türk Sanat Müziğindeki RAST, DÜGÂH, SEGÂH, ÇARGÂH gibi perde adlarında yapıldığı gibi) “nota” değil “perde adı” olarak nitelenmesi gerekir. Ancak, söz konusu nitelemeler, Almanca, İngilizce, İtalyanca, Fransızca gibi dillerde de “nota adı” olarak (Alm. Notennamen; İng. note names vb.) yapıldığı ve “perde” sözcüğü, o dillere çevrildiğinde “pencere perdesi” vb. olarak algılandığı için, internet ortamında paylaşılacak bu yazının google çeviri olanaklarını da düşünerek, yazı başlığında “nota adları” ifadesini kullanmak zorunda kaldım. Metinde “perde adı” olarak kullanılacaktır.
Geleneksel müzik kültürlerinde kullanılan, o kültürlere özgü perde adları kapsam dışı bırakılacak olursa, uluslararası müzik kültürlerinde perdelerin adlandırılışı, iki farklı yönteme dayanır.
İngiltere, Almanya, Hollanda (kısmen), Polonya, Danimarka, Norveç, İsveç, Macaristan, Sırbistan ve Çin gibi ülkelerde Latin alfabesinin ilk 7 harfiyle (ancak, Alman sistemini kullanan ülkelerde, aynı harf sırası içinde “B” yerine “H” harfi kullanarak) adlandırılan perdeler, İtalya, Fransa, Portekiz, İspanya, Romanya, Letonya, Estonya, Çekya, Bulgaristan, Yunanistan, Rusya, Amerika ve Türkiye gibi ülkelerde Do-Re-Mi… gibi hecelerle adlandırılır.
BÖLÜM 1 – HARFLERLE ADLANDIRMA
Alm. Buchstabennotation; Fr. Notation alphabétique; İng.Letter notation ve müzik terminolojimizde (bu terimlerden hareketle) “alfabetik notasyon” olarak adlandırılan harflerle adlandırma, hecelerle adlandırmadan çok daha önce olup bilinen en eski örnekleri, MÖ. 200-300 yıllarına kadar (Grek Harf Yazısı) uzanmaktadır.
1 – Grek perde harfleri (Grek harf yazısı)
Perdeleri yalnızca adlandırmak için değil, aynı zamanda “müzik yazısı” olarak da kullanılan ve bu nedenle “Grek harf yazısı” (Griechische Buchstabentonschrift) olarak adlandırılan bu yazı (aşağıdaki örnekte de görüleceği üzere) biri “vokal”, öteki ise “çalgısal” olmak üzere iki ayrı türden oluşuyordu.
Vokal olanında Grek alfabesinin, çalgısal olanında ise Dor veya Finike alfabelerinin harfleri ile harf benzeri imlerin kullanıldığı bu yazılarda ses yükseklikleri, söz konusu harf ya da harf benzeri imlerin, olağan biçimleri, yatay çevrimleri, dikey çevrimleri ya da yanına kesme imi konulmuş biçimleriyle gösteriliyordu.
Görsel 1’deki harfler ya da harf benzeri imlerle gösterilen seslerin süreleri ise, gerektiği yerlerde (ses süreleri, ayetlerdeki ritim kalıplarından yararlanılarak belirlendiği için her zaman gösterilmiyordu) perde harflerinin üzerine konulan aşağıdaki türden süre imleriyle belirtiliyordu.
1882-1883 yıllarında Aydın-İzmir demir yolunun inşaatı sırasında Tralleis Antik Kentinde bulunup 1922 İzmir’in işgalinden sonra Danimarka Ulusal Müzesi tarafından satın alınan bu yazıt, Grek vokal harf yazısının en iyi korunmuş örneklerinden biridir. Sesleri ve süreleri gösteren imler, metnin satır aralarında (sözlerin üzerinde) bulunmaktadır. Yazıtın MS 2. yüzyıldan kalma olduğu tahmin edilmektedir. Panoramik görüntü üzerindeki renkli kutucuklar, (her bir satıra gelen notaları ve transkripsiyondaki karşılıklarını göstermek amacıyla) tarafımdan eklenmiş ve çevriyazıda da aynı renkler kullanılmıştır. (Atalay GGM)*
2 – Boethius perde harfleri
Grek müzik kuramını ve perde harflerini Ortaçağ Avrupası’na en iyi aktaran kişi, yaklaşık 500-507 yılları arasında yazdığı De institutione musica başlıklı 5 ciltlik kitabıyla Romalı filozof Boethius [Anicius Manlius Severinus Boethius (MS. 480 – 524 )] olmuştur. Boethius, yaşadığı dönemin gereç dizisinde (Alm. Materialleiter) bulunan perdeleri (o dönemin müziği insan sesine dayalı olduğu için yaklaşık bir buçuk oktavlık bir ses alanına sahipti) Latin alfabesindeki “A” dan “P” ye kadar olan 15 harfle göstermiştir.
3 – Hucbald(us) perde harfleri
Boethius (480 – 524) ve Arezzo’lu Guido (992?-1050) dönemleri arasındaki en önemli kuramcılardan biri olan Fransız müzik kuramcısı Hucbald da (~840-930) A’dan P’ye kadar 15 harften oluşan Boethius sistemini kullanmıştır; ancak Hucbald’a atfedilen bir Scolica Enchiriadis yazmasından aktardığım aşağıdaki diyagramda da görüleceği üzere Hucbald (Boethius’tan farklı olarak) A harfini (hecesel adlandırmayla) La sesini göstermek için değil, Do sesini göstermek için kullanmış; dolayısıyla Boethius’un A harfiyle La’dan başlattığı gereç diziyi aynı harfi kullanarak Do’dan başlatmıştır. Hucbald’ın yaptığı bu değişiklik, La sesinden başlayan dizi (Eolien) yerine (çağına göre erken bir yaklaşımla) Do sesinden başlayan diziyi (Ionien) “anadizi” kabul ettiğini düşündürmektedir.
4 – Odo perde harfleri
Ortaçağda geliştirilip kullanılan perde adlarının en gelişmiş olanı ve günümüze en çok yansıyanı, Fransız müzik kuramcısı Cluny’li Odo’nun (879-942) adıyla anılan Odo perde harfleridir. Odo perde harfi sistemi de, (tıpkı Boethius ve Hucbald sistemlerinde olduğu gibi), Latin alfabesinden alınma harflerden oluşmasına karşın, getirdiği önemli bazı yeniliklerden dolayı Boethius ve Oda sistemlerinden ayrılır. Odo sistemindeki yeniliklerden biri, Hucbald’ın Do sesinden başlattığı A harfini, La sesini gösterecek biçimde yeniden Boethius sistemindeki yerine taşıyıp önüne de Grek alfabesinden alınma GAMMA harfini ekleyerek, gereç diziyi Sol3’ ten başlatmış olmasıdır.
Odo’nun getirdiği ikinci ve çok önemli yenilik de, Boethius yazısındaki ilk 7 harften sonrasını atarak La3’ten Sol4’de kadar olan ilk 7 sesi (tıpkı Boethius yazısında olduğu gibi) A’dan G’ye kadar olan ilk 7 harfle, La4’ten Sol5’e kadar olan ikinci oktav seslerini, aynı harflerin minüskülleriyle, La5’ten başlayan 3. oktav seslerini ise aynı harflerin çift yazılmış minüskülleriyle göstermesi olmuştur. (Çift minüsküller yan yana veya üst üste yazılıyordu.)
Odo harf sisteminin bu özelliği, basamaklar arasındaki oktav ilişkilerini yansıtması bakımından çok önemlidir.
Odo sisteminin getirdiği bir başka yenilik ya da gelişme ise, bu sistemde iki tip “b” harfi kullanılıp (hecesel adıyla) Si sesinin “kare” biçiminde “b”, Sib sesinin ise yuvarlak bir “b” harfiyle gösterilmiş oluşudur ki, müzik terminolojimizdeki “bemol” ve eskiden “naturel” karşılığı kullandığımız “bekar” terim ve imleri de, birinin çanağı “yuvarlak”, ötekininki “kare” biçiminde yapılan bu iki tip “b” harfinden (b-molle ve b-carre) türemiştir…
Boethius, Hucbald ve Odo sistemlerinde kullanılan harflerle, bunların modern perde harflerindeki karşılıkları aşağıdaki tabloda karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
- Boethius 6. yy. Anonim II ve Musica Enchiriadis yy.
- Hucbald, De harmonica institutione, yy. sonu.
- Odo, Scriptores ecclesiastici de musicasacra potissimum 1, 10. yüzyılın 2. yarısı; Arezzolu Guido, Micrologus ve Hermannus Contractus, Musica, Scriptores ecclesiastici de musica sacra potissimum Bd.2 (Her ikisi de 11. yüzyılın 1. yarısında)
- Günümüzdeki karşılıkları (Modern Alman perde harflerine göre)
5 – Modern perde harfleri
Boethius ve Odo dizgesindeki perde harfleri, bugün daha geliştirilmiş bir biçimde İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, Norveç, İsveç, Macaristan, Sırbistan ve Çin gibi ülkelerde kullanılmaktadır. Çok geniş bir kullanım alanı olan bugünkü perde harfleri, Si sesini ve alterasyonları gösteriş biçimleri bakımından iki türe ayrılır. “İngiliz perde harfleri” olarak adlandırılan türü, İngiltere, Hollanda ve Çin gibi ülkelerde kullanılırken, “Alman perde harfleri” olarak tanınan ikinci tür, Almanya başta olmak üzere, Danimarka, Macaristan ve Sırbistan gibi kuzey Avrupa ülkeleri ile İsveç ve Norveç gibi İskandinav ülkelerinde kullanılmaktadır.
a) İngiliz perde harfleri
İngiliz perde harflerinde (Odo yazısında olduğu gibi) Latin alfabesinin “A” dan “G” ye kadar olan 7 harfi kullanılır.
A dan G’ ye kadar olan 7 harfle adlandırılan her bir sesin hangi oktavda bulunduğu, perdeleri gösteren harflerin majüskül ya da minüskül yazılışları ve (bazı oktavlar için) bu harflerin sağına konulan kesme imi sayısı ya da rakamlarla gösterilir.
Perdelerdeki alterasyonlar, perde harflerinin sağına yazılan değiştirgeçler (Alterationszeichen) ya da terimlerle belirtilir. Terimlerle belirtildiğinde diyez için sharp, bemol için flat, çift diyez için double sharp, çift bemol için double flat yazılır. Buna göre örneğin Re sesi için D, Rediyez için D# ya da D sharp, Re çiftdiyez için Dx ya da D double sharp, Rebemol için Db ya da D flat, Re çiftbemol için Dbb ya da D double flat yazılır/denir.
b) Alman perde harfleri
Alman perde harfleri, perdelerin adlandırılması ve oktav farklarının belirtilmesi konusunda İngiliz perde harfleriyle aynı özellikleri taşımakla birlikte, Si sesini ve alterasyonları gösteriş biçiminde tümüyle farklı yöntem içerir. İngiliz perde harflerinden ayrıldığı başlıca noktalar şunlardır:
1 – B harfi İngilizlerde Si sesini adlandırmak için kullanılırken, Almanlar aynı harfi Sibemol sesine karşılık olarak kullanıp Si sesini H harfiyle adlandırırlar. Si sesinin H harfiyle adlandırılması diyatonik dizide A’dan sonra H harfinin gelmesine neden olduğundan, İngiliz perde harflerinde A B C D E F G biçiminde alfabetik sıralanan perde harfleri, Alman perde harflerinde A H C D E F G biçiminde sıralanır ve alfabetik sıra 2. basamakta (Si sesinde) bozulur.**
2 – İngilizlerin alterasyonları, perde harflerinin sağına yazdıkları sharp, flat, double sharp ve double flat gibi terimler ya da uluslararası nota yazısındaki değiştirgeçlerle göstermelerine karşın Almanlar, perde harflerinin sağına diyez için “is”, bemol için “es” hecelerini eklerler.
Çift diyez ve çift bemolde, diyez ve bemol için eklenen “is” ve “es” hecelerine birer “is” ve “es” hecesi daha eklenir (“isis” ve “eses” biçiminde). Buna göre Ör. Rediyez için Dis, Re çift diyez için Disis, Rebemol için Des, Re çift bemol için Deses yazılır.
Ancak, “es” hecesinin E ve A harflerine eklenmesinde (iki ünlü harfin arka arkaya gelmesini önlemek için) küçük bir değişiklik yapılıp “es” hecesindeki “e” atılır ve (Ees ve Aes yerine) Es, As yazılır. Aynı seslerin çift bemol alması durumunda da Eses ve Asas (Ases değil!) yazılır.
Almanlarda B harfi, alterasyonlu bir sesi (Si bemol sesini) gösterdiği için, is hecesi bu harfe eklenmez, onun yerine H yazılır. Si sesini gösteren H harfine de “es” hecesi eklenmeyip Sibemol için B yazılır. Ancak Si çift bemol için Si (yani H) sesinden hareketle Heses yazılır (Bes yazılmaz!)
Almanlar majör için Dur, minör için moll terimlerini kullandıklarından örneğin Labemol majör için As-Dur, la bemol minör için as-moll yazarlar. Majör (büyük) ve minör (küçük) düşüncesinin bir yansıması olarak da majörde perde adını ve Dur terimini majüskül harfle başlayarak, minörde ise minüskül harfle başlayarak yazmak gelenekleşmiştir. As-Dur (La bemol majör), as-moll (La bemol minör) gibi…
Modern perde harflerini kullanan belli başlı Avrupa ülkeleri:
BÖLÜM 2 – HECELERLE ADLANDIRMA
1 – Guido solmizasyon heceleriyle adlandırma
Bilinen en eski örnekleri milattan önceki yüzyıllara uzanan Grek harf yazısı ve daha sonra geliştirilen Boethius (6.yy.), Hucbald (9.yy. sonu), Odo perde harflerinde (10.yy.ın 2. yarısı), perde adı olarak kullanılan harfler ile adlandırdıkları ses yükseklikleri arasında “anımsatıcı” bir ilişki yoktu. İtalyan müzik kuramcısı, koro şefi ve Benedikt keşişi Arezzo’lu Guido [ya da Guido Aretinus / Guido Monaco (992?-1050)] perdelerin adlandırılmasında harfler yerine, Latince Ut queant laxis sözcükleriyle başlayan Johanna İlahisinden aldığı Ut, Re, Mi, Fa, Sol, La hecelerini kullanarak (1025), hem ses adlarını daha rahat tınlatabilme, hem de sesler arasındaki yükseklik farklarını basit bir heksakort kalıbı içinde kolayca anımsatabilme olanağı getirdi ve bu gelişme, daha önceden bilinmeyen eserlerin kağıt üzerinden seslendirilebilmesini (deşifre), önemli ölçüde kolaylaştırdı.
Söz konusu ilahinin (bazı kaynaklarda “Guido tarafından özel olarak bestelenmiş ya da yeniden düzenlenmiş olabileceği” ileri sürülen) melodisinde, ilk altı dizenin başlangıç sesleri bugünkü majör dizinin ilk 6 basamağını oluşturacak biçimde (kendisinden öncekine göre) bir basamak yukarıdan başlıyor ve art arda getirildiklerinde 6 basamaklı bir dizi (Hexachord) oluşuyordu. Guido, bu seslere karşılık gelen heceleri, ilgili sesleri adlandırmak için kullanmak suretiyle, Solmizasyon (Solmisation) ya da Guido Heceleri (Guidonische Silben) veya Guido’nun öteki adı Aretinus’tan hareketle Aretin Heceleri (Aretinische Silben) adıyla günümüzde de yaygın olarak kullanılan hecesel adlandırmanın temelini atmış oldu.
Video : https://www.youtube.com/watch?v=B0D2Rly51Cs
Johanna ilahisinde kırmızı renkle işaretlediğim ses ve heceler, kalından inceye doğru Ut-Re-Mi-Fa-Sol-La biçiminde sıralandığında, Do majör dizisinin ilk 6 basamağını veren 6 sesli bir dizi (Hexachord) oluşmaktadır ki, Guido adlandırmasının temeli, (basamakları arasındaki aralıklar açısından) TAM/ TAM YARIM TAM/TAM (Ton) ardışımı içeren bu heksakorda dayanmaktadır.
Yalnızca merkezinde (3. ve 4. basamakları arasında) YARIM, öteki basamaklarının tümü arasında TAM TON yükseklik farkı bulunan bu heksakorttaki basamak ilişkilerinin baz alınması (kalıp olarak akılda tutulması), Ut Re Mi Fa Sol La heceleriyle adlandırılan seslerin yükseklik farklarını (dolayısıyla melodinin sesleri arasındaki aralıkları) anımsamada yardımcı olduğu için, kağıt üzerinden seslendirme kolaylaşmış, bu da, “ezberleme” yöntemiyle yıllar süren koro eğitiminin çok daha kısa süreler içinde gerçekleştirilebilmesini sağlayan önemli bir adım olmuştur.
Guido’nun heksakordu, majör dizinin yalnızca ilk 6 basamağını kapsadığından, ezginin altı basamaklık sınırı aştığı yerlerde heksakort değiştiriliyor ve o sesler de UT-RE-Mİ-FA-SOL-LA sesleriyle adlandırılıyordu. Bir heksakorttan bir başka heksakorda geçmeye mutasyon (mutation) deniyordu. Bunun için hepsi de UT-RE-Mİ-FA-SOL-LA seslerinden oluşan fakat ilki bugünkü adıyla DO sesinden, ikincisi FA sesinden, üçüncüsü ise SOL sesinden başlayan üç ana heksakort kullanılıyor, DO’dan başlayan heksakort NATUREL, FA’dan başlayan heksakord MOLL (yumuşak), SOL’den başlayan heksakort ise DUR (sert) heksakort olarak niteleniyordu. Heksakort değişimlerinde temel ilke, (aşağıdaki örneklerde de görüldüğü gibi) aralarında yarım ton bulunan seslerin daima Mİ-FA ya da FA-Mİ heceleriyle okunmasını sağlayacak heksakordun seçilmesiydi…
Yapısal bakımdan hiçbir farkı bulunmayan, dolayısıyla birbirinin aktarımı (transpozesi) niteliğinde olan bu üç heksakorttan birinin naturel, ötkilerin ise molle (yumuşak) ve durum (sert) olarak adlandırılmış olması, ilk bakışta “anlamsız” gibi görünebilirse de, buradaki “naturel”, “sert” ve “yumuşak” nitelemeleri, yapıları arasındaki farklılıktan değil (bugünkü adlarıyla) Fa ve Sol seslerinden başlayan heksakortlarda iki farklı “b” (bugünkü adıyla “Si”) sesi kullanılmasından kaynaklanıyor ve o dönemde yaygın olarak kullanılan Odo perde harflerine göre, kare biçiminde “b” sesinin (b-carre / b-quadratum) ) kullanıldığı SOL’den başlayan heksakort DUR (hexachordum durum), yuvarlak “b” sesinin (b-molle / b-rotundum) kullanıldığı FA sesinden başlayan heksakort ise MOLL (hexachordum molle) olarak niteleniyordu.
FA’dan başlayan heksakortta kare b (bugünkü adıyla naturel Sİ) yerine, yuvarlak b ile gösterilen daha pest bir b (bugünkü adıyla Sibemol) kullanılması, FA ve Sİ sesleri arasında oluşan “artık dörtlü” (triton) ya da o zamanki anlayışla “şeytan aralığını” (Diabolus in Musica =Müzikteki şeytan) giderme düşüncesinden kaynaklanmıştı.
Bugünkü diyatonik dizinin yalnızca ilk 6 basamağını adlandırıp 7.basamağa ad verilmemiş olan Guido sisteminde, melodinin 6 basamaklık sınırı aşması durumunda bir heksakorttan başka heksakorda geçilip o heksakordun sesleri de yine Ut-Re-Mi-Fa-Sol-La heceleriyle adlandırıldığından, Ut-Re-Mi-Fa-Sol-La heceleri, (daha önce de belirtildiği üzere) belirli ses yüksekliklerini adlandırmak için değil, 20 basamaktan oluşan o dönem gereç dizisi üzerindeki 7 ayrı bölgeyi adlandırmak için kullanılmış oluyordu.
- Hexachordum durum primum (1. Sert heksakort)
- Hexachordum naturale primum (1. Naturel heksakort)
- Hexachordum molle primum (1.Yumuşak heksakort)
- Hexachordum durum secundum (2.Sert heksakort)
- Hexachordum naturale secundum (2. Naturel heksakort)
- Hexachordum molle secundum (2. Yumuşak heksakort)
- Hexachordum durum tertium (3.Sert heksakort)
Görsel 16 Guido dizgesindeki 7 mutasyon kanalı (Atalay GGM)*
Heksakort değişimleri, (aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi) her iki heksakortta da bulunan sesler ortak alınarak gerçekleştiriliyordu.
Melodideki seslerin yanaşık ilerlediği yerlerdeki heksakort değişimleri, iki heksakort arasındaki ortak sesler üzerinde ve özellikle de tekrar eden seslerin ikincisinde yapılırken, büyük atlama yapılan yerlerde, beşli ve oktav aralığı oluşturan sesler “ortak” alınarak yapılıyordu.
Guido solmizasyon dizgesi, gereken yerlerde bir heksakorttan ötekine geçmek suretiyle gereç dizi ve melodideki tüm sesleri, 6 hece ile adlandırabilme olanağı getirmiş olmakla birlikte, heksakort değişimine (mutasyon) ilişkin kurallar biraz karmaşıktı. Heksakort değişimindeki karmaşıklık, işitsel belleğin yanına görsel belleği de katarak “anımsamaya yardımcı araç” (Gedächtnisstütze) olarak kullanılan bir el krokisiyle giderilmeye çalışıldı. “Guido Eli” (Guidonische Hand) olarak adlandırılan bu krokide, gereç dizinin tüm basamakları ve heksakort değişim yerleri, sol elin parmak boğumları ve parmak butları üzerinde (sağ el işaret parmağıyla dokunarak) gösteriliyordu.
Toplam 20 basamaktan oluşan o dönemdeki gereç dizinin en pest basamağı olan GAMMA (günümüzdeki adıyla Sol3) sol el başparmağının uç boğumunda gösteriliyor, öteki basamaklar ise, (Görsel 15b’deki çizimde oklarla gösterdiğim üzere) başparmak ikinci boğumu ve başparmak butunu izleyip öteki parmak butlarından serçe parmağa, oradan parmak uçlarını dolaşarak 2. parmağa ve daha sonra da parmak alt boğumlarını takip ederek yüzük parmağına yönelip yüzük parmağının orta boğumundan, orta parmağın orta boğumuna ulaşıyor, oradan da orta parmak üstündeki boşluğa çıkan bir yol izliyordu. Bir elde yalnızca 14 parmak boğumu ve 5 parmak butu bulunduğundan, ilk 19 basamak el içinde, gereç dizinin en tiz sesi (20. basamağı) olan “ee” (bugünkü adıyla Mi6 ya da 7. heksakorttaki adıyla La) ise, el dışında (orta parmak üzerindeki boşlukta) gösteriliyordu. (Farklı dönemlerde çizilmiş Guido Eli krokilerinde, farklıkllar olabilmektedir.)
Yaklaşık 3 oktav genişliğindeki ortaçağ gereç dizisinin tüm basamaklarını ve heksakort değişim yerlerini (zihinsel olarak) sol el üzerinde göstererek eğitime yardımcı olan Guido Elinde, hangi parmak boğumuna, hangi heksakorta, hangi basamağın geldiği de (toplu olarak) görülebildiğinden, gereç dizisinin basamakları aynı boğuma gelen harf ve hecelerin birleşimiyle de adlandırılabiliyordu. Aynı parmak boğumuna gelen perde harfleri ve heksakort heceleriyle birleştirilirken, ünsüz perde harflerine (kaynaştırma harfi olarak) “e” ekleniyordu.
Örneğin gereç dizinin 2. sesi olan A, başparmağın 2. boğumunda gösterilip aynı boğuma 1. heksakordun re hecesi de denk geldiği için bu basamağın birleşik adı, Are oluyordu. Buna karşın, başparmak budunda gösterilen B sesi aynı boğuma denk gelen mi hecesiyle birleştirilirken B ünsüzünden sonra “e” harfi getirilip Bemi yazılıyordu. Böylece, görsel olarak majüskül, minüskül ya da çift minüskül yazma yoluyla ayrılmış olan oktavların “sözel” ayrımı da (büyük oranda) sağlanmış oluyordu. Örneğin A sesi 1 oktavda majüskül A ile, 2. oktavda minüskül a ile, 3. oktavda ise çift aa ile gösterildiğinden, yazılı ortamda hangi oktavdaki A sesinin kastedildiği kesin olarak anlaşıldığı hâlde, sözel olarak A dendiğinde oktavı belli olmuyordu. Guido Elinde oluşturulan birleşik adlar, (ağıdaki tabloda da görüleceği üzere) oktavların sözel ayrımını da “büyük oranda” sağlamış oldu. (Örneğin Desolre, Delasolre ve Delasol birleşik adlarıyla D sesinin üç farklı oktavı gösterilirken, Befa’nın iki, Bemi’nin üç farklı oktavda kullanılması ve benzeri tekrarların Alamire ve Gesolreut gibi birleşik isimlerde görülmesi nedeniyle, birleşik isimlerle yapılan oktav ayrımı, gereç dizinin tüm basamaklarını kapsamıyordu.)
Gereç dizideki 20 basamağın hangi heksakorttaki hangi heceyle adlandırılacağını ve heksakort değişim yerlerini de gösteren bu el krokisi, sistemin uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla geliştirilip uzun süre kullanılmış olsa da, müzik araştırmacısı Curt Sachs (1881-1959) tarafından “yardımcı olmaktan çok akıl karıştıran bir yordam” olarak nitelenen (Curt Sachs Kıs.Dün.Mus. Tar. s.51) bu krokinin kendisi bile Guido solmisation sistemindeki karmaşıklığı açıkça göstermektedir.
Guido heksakort sistemindeki “karmaşıklık”, diyatonik (majör) dizinin yalnızca ilk altı basamağını adlandırıp 7. basamağa ad verilmemiş olmasından kaynaklanıyordu. Melodinin 6 basamaklık sınırı aşması durumunda heksakort değiştirmeyi zorunlu kılan bu sistemde, basamak ilişkilerini hatırlatmada “yardımcı” bir araç olarak kullanılan Ut,Re,Mi,Fa,Sol, La heceleri, belirli ses yüksekliklerini adlandırmak için değil, geçilen heksakordun basamaklarını adlandırmak için kullanıldığından, her bir hece, (aralarında oktav ilişkisi de bulunmayan) üç farklı sesi adlandırıyor ve ör. naturel heksakortta C, sert heksakortta G, yumuşak heksakortta ise F sesine Ut deniyordu. Dolayısıyla, söz konusu 6 hece, bugün bazılarınca zannedildiğinin aksine, sabit perde adları değildi ve her bir hece, (kullanıldığı heksakorda bağlı olarak) üç farklı perdeyi adlandırıyordu…
2 – Guido solmizasyon hecelerine dayanan modern adlandırma
Bugünkü adıyla Do4 sesinin Ut hecesiyle adlandırıldığı bir parçada, oktavının (yani Do5 sesinin) Fa olarak adlandırılmasına neden olan, dolayısıyla daha Odo yazısında (10.yy. 2. yarısı) başlamış olan “seslerin oktavlarını aynı harfle adlandırma” geleneğiyle de çelişen bu “taşınabilir” perde adlandırması,16. yy.dan (en geç 17. yy.dan) itibaren 7. basamağın da Si hecesiyle adlandırılması ve dolayısıyla oktavın tamamlanmasıyla, bugünkü “sabit” perde adlandırmasına evrildi. Bu gelişme, yaklaşık 600 yıl sürdürülen “Bağıl Okuma”(Relative Solmisation) ya da “Devingen Do” (Bewegliches Do) olarak adlandırılan solfej yönteminden “Mutlak Okuma” (Absolute Solmisation) olarak adlandırılan solfej yöntemine geçişin de ön adımı oldu.
7. basamağın adlandırılması, diyatonik dizinin 7. ve 8. basamaklarını Si ve Ut heceleriyle adlandırabilme olanağı getirdiğinden, aralarında yarım ton aralık bulunan bu basamakların da Mi-Fa heceleriyle adlandırılmasını sağlayacak bir heksakort değişimine gerek kalmadı. Böylece, Guido ile başlayıp yaklaşık 600 yıl süren “heksakort değiştirerek okuma/adlandırma” dönemi kapanmış oldu.
Bu gelişmenin (yani 7. basamağı Si hecesiyle adlandırmanın) ilk kez kim tarafından gerçekleştirildiği bilinmemekle birlikte, Belçikalı besteci/müzik eğitimcisi Hubert Waelrant (1517-1595) ya da Hollandalı müzikçi Anselm von Flandern gibi isimler üzerinde durulmakta ve Johanna İlahisinin 7. satırındaki Sancte Johannes (Aziz Johannes) kelimelerinden türetildiği, Latince el yazmalarında Sancte Ioannes biçiminde yazılan bu iki kelimenin ilk harfleri alınarak oluşturulduğu düşünülmektedir.
Zamanla, üç perde adında (Ut, Sol ve Si) bazı değişiklikler oldu. Yapılan değişiklişklerin en yaygınlaşmış olanı, Ut hecesinin yerine Do hecesinin kullanılmasıdır. 17. yy.ın ortalarından başlayan bu değişimle ilgili en yaygın görüş, ötümsüz ünsüz harfle bittiği için şan tekniği açısından tınlatma sorunları yaşanan Ut hecesinin (tıpkı Re, Mi, Fa… heceleri gibi ünlüyle bitmesini sağlamak amacıyla) ters çevrilip Tu yapıldığı ve zamanla yumuşatılıp Du, daha sonra da Do haline geldiği yolunda olmakla birlikte, latince “Tanrı” ile ilgili Dominus sözcüğünün ilk hecesinden alındığı ya da bu değişimin İtalyan müzik kuramcısı Giovanni Battista Doni (1594-1647) tarafından yapıldığı ve soyadının ilk hecesi olduğu, ilk kez Alman müzik kuramcısı Otto Gibelius (1612—1682) ya da İtalyan besteci/kemancı Giovanni Maria Bononcini (1642-1678) tarafından kullanıldığı türünden görüşler de oldukça yaygındır.
NOT: Buraya kadar verilen bilgi ve belgelerde de görüldüğü üzere, söz konusu hecelerin anlamları ve kökenleriyle ilgili olarak, internet ve sosyal medya ağlarında yayılmakta olan DO : Dominus (Yaradan, Mutlak), RE : Rerum (Madde), Mİ : Miraculum (Mucize) gibi uydurma karşılıkların gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Guido’ya atıfta bulunularak verilen bu uydurma karşılıkların bir başka trajikomik yanı da DO : Dominus (Yaradan, Mutlak) ve Sİ :Siderae (Gökler)biçimindeki uydurma karşılıkların da Guido’ya dayandırılmasıdır. Oysa yalnızca UT RE Mİ FA SOL LA hecelerinden oluşan Guido solmizasyonunda (Guido’dan yaklaşık 6 yüz sene sonra ortaya çıkacak olan) DO ve Sİ diye bir perde adı yoktu…
İnternet ortamında karşılaşılan yalan yanlış bigileri, doğruluk derecesini araştırmadan paylaşma ya da kes-kopyala-yapıştır yöntemiyle yinelenme eğilimleri, bu tür yanlış bilgilerin, metastaz yapmış kanser hücreleri gibi yaygınlaşmasına neden olarak önlenebilmesi güç bir bilgi kirliliği yaratmaktadır. Bu nedenle, internet ve sosyal medya ağlarından bilgi toplamanın, mantar toplamaya benzediği ve bilinçsizce toplanan mantarların yiyeni, paylaşılanların ise bütün bir toplumu zehirleyeceği unutulmamalıdır!
Sol de tıpkı Ut gibi ünsüzle bittiği için, (onun da ünlüyle bitmesini ve diğerleri gibi iki harfli olmasını sağlamak amacıyla) son harfi atılıp So olarak kullanan kişi ve kültürler olmakla birlikte, ilk kez Otto Gibelius (1612—1682) tarafından kullanıldığı belirtilen So şeklindeki adlandırma Sol kadar yaygınlaşmamıştır. (Sol hecesi de, tıpkı Ut hecesi gibi ünsüzle bitmesine karşın, sondaki ünsüz atmadan kullanımına devam edilmesi, Sol hecesindeki ünsüzün Ut hecesindeki ünsüz gibi “ötümsüz” değil, “ötümlü” ünsüz olması ve dolayısıyla ciddi bir tınlatma sorunu içermemesiyle ilgilidir.)
Değişiklik yapılan üçüncü perde adı da Si hecesi olup Sol ve Si’nin aynı harfle başlıyor olmasının neden olabileceği karışıklıkları önlemek amacıyla, bazı öğretim yöntemleri ve ülkelerde Si hecesinin ilk harfi değiştirilip Ti haline getirilmiştir. Örneğin, tonal algılamayı kolaylaştıracak bir bakış açısıyla, tüm majör tonları Do majör, tüm minör tonları da la minör şablonuyla düşünüp okuyabilme ve geleneksel solfej çalışmalarında yalnızca yükseklikleri yansıtılıp adları naturel ses gibi okunan Do diyez, Re bemol vb. çok heceli ses adlarını da tek heceye dönüştürüp (solfej sırasında) telaffuz edilebilir hale getirmek amacıyla ardı ardına geliştirilmiş olan Tonic-Solfa, Tonika-Do ve Kodaly gibi öğretim yöntemlerinde, Do,Re,Mi,Fa… hecelerin ilk harfleri alınıp (büyük oranda tutarlı bir onomatope*** anlayışıyla) her bir perdedeki tizleşme, ilgili perde adının ilk harfine eklenen i ünlüsüyle, pestleşme ise o ya da u ünlüleriyle belirtildiğinden, Si okunacak biçimde yazılıp okunan “Soldiyez” ile 7. basamaktaki Si’nin biribirne karışması söz konusu oldu. Çünkü bu adlandırma yöntemlerinde Si hecesi, tüm majör tonlar için okuma ve adlandırma şablonu olarak kullanılan Do majörün değil, minör tonlarda şablon olarak kullanılan La minörün yedenini (Alm. Leitton; İng. leading ton; İt. sensibile; Fr. sensible) ifade etmektedir. İşte tüm bu nedenlerden dolayı Si hecesi La minörün yedinci basamağını adlandırmada kullanıldığından Do majörün 7. basamağı Ti olarak değiştirildi.****
Kullanım amacı ve alanı eğitim müziğiyle sınırlı bu tür alternatif perde adlandırmaları bir yana bırakılacak olursa uluslararası müzik dünyasında kullanılan en yaygın iki adlandırma yöntemi, modern perde harfleri ve solmizasyon heceleri olup belli başlı ülkelerdeki kullanım biçimleri aşağıdaki tabloda görüldüğü gibidir.
Perdelerin solmizasyon heceleriyle adlandırıldığı dillerde alterasyonlar, perde adlarının sağına yazılan diyez, çift diyez, bemol, çift bemol, naturel terimleri ya da bu terimlere ilişkin değiştirgeçlerle gösterilir. Diyez ve bemol terimlerinin yazılışı, solmizasyon hecelerini kullanan ülkelerin (Kiril alfabesi kullananlar da dahil) tamamına yakınında (İspanyolca ve Portekizcede “diyez” anlamında kullanılan “sostenudo/sustenido” ve Flemenkçe “kruis” terimleri dışında) büyük benzerlikler göstermektedir.
Çift diyez, çift bemol için de, diyez ve bemol anlamında kullanılan terimlere, o dillerde çift anlamına gelen double, doble, doppio, doppelt, dubbele ya da tamamen farklı sıfatlar eklenir.
3 – Alternatif perde adlandırmaları
Alfabetik adlandırma ve solmizasyon sisteminde tek harf ya da heceyle adlandırılan sesler diyez ya da bemol almaları durumunda D sharp / Re diyez veya D flat / Re bemol biçiminde iki ya da üç heceyle; çift diyez, çift bemol almaları durumunda ise Re double sharp / Re çift diyez, Re double flat / Re çift bemol biçiminde üç ya da dört heceyle adlandırılmaktadır. Alman perde harflerini kullanan ülkelerde diyez ve bemol alan sesler, perde harflerine eklenen is ve es ekleriyle Dis (=Re diyez) ve Des (=Re bemol) biçiminde tek heceyle adlandırılabiliyorsa da, çift diyez ve çift bemolde birer is ve es eki daha alarak Disis (=Re çift diyez) ve Deses (=Re çift bemol) yazılıp/okundukları için, hece sayıları ikiye yükselmektedir.
Özellikle kısa süreli seslerin iki ya da daha fazla heceyle okunabilmesi (örneğin onaltılık bir nota süresi içinde iki, üç ya da dört hece söyleyebilmek) mümkün olmadığından, klasik solfej uygulamalarında, diyezli, çift diyezli, bemollü ya da çift bemollü sesler (değiştirgeçleri söylenmeksizin!) naturel ses gibi okunur. Dolayısıyla örneğin Re çift bemol, Re bemol, Re diyez ve Re naturel seslerinin tümü Re olarak okunup aralarındaki fark, çıkarılan sesin yüksekliğiyle verilir. Aralarında yarım tondan 2 tona kadar yükseklik farkı bulunan Re çift diyez, Re diyez, Re (naturel), Re bemol ve Re çift bemol gibi seslerin tamamının Re olarak okunup/adlandırılması ve örneğin kromatik bir hareketle ardışan Do ve Do diyez seslerinin her ikisine de Do denmesi, o seslerin yüksekliğiyle çelişmektedir. Adlandırma sistemlerinin yapısından kaynaklanan bu çelişkiyi giderebilmek için, çok sesli müzik dilinin ve müzik eğitiminin yarattığı yeni gereksinmeler doğrultusunda, özellikle kromatik değişimlerin getirdiği telaffuz ve tonlama sorunlarını çözmeyi amaçlayan alternatif adlandırma sistemleri geliştirilip kullanıldı. Ör: La’dan başlayan diyatonik dizisinin basamaklarını a-b-c-d-e-f-g harfleri yerine la-be-ce-de-me-fe-ge heceleriyle adlandıran Bebisation yöntemi (Daniel Hitzler 1628) Do majör dizisinin basamaklarını Do-Re-Mi-Fa-Sol-La-Si sesleri yerine bo-ce-di-ga-lo-ma-ni heceleriyle adlandıran Bocedisation yöntemi (Hubert Waelrant 1550), da-me-ni-po-tu-la-be heceleriyle adlandıran Damenisation yöntemi (Carl Heinrich Graun 1750), Latin Alfabesindeki 7 ötümlü ünsüz (j,l,m,n,r,s,w) ve 5 ünlüyü (a,e,i,o,u) alfabetik sırayla ardıştırarak ja-le-mi-ni-ro-su-wa heceleriyle adlandıran Jale yöntemi (Richard Karl Emil Münnich 1930), bi-to-gu-su-la-fe-ni heceleriyle adlandıran Eitzsches Tonwort yöntemi (Carl Andreas Eitz 1892), diyatonik dizi basamaklarını solmizasyon heceleriyle adlandırıp o basamaklardaki tizleşmeleri her bir hecenin ilk harfine ekledikleri ince ünlülerle, pestleşmeleri ise kalın ünlülerle belirten Tonic-Solfa yöntemi (Sarah Ann Glover/John Curwen 19.yy) ve bu yöntemlerin benzerleri olan Tonika-Do (Agnes Hundoegger 1858-1927) ve Kodály (Zoltán Kodály 1882-1967) yöntemleri en tanınmış olanlarıdır.
Perde adlandırmalarında kullandıkları harf ve heceler bakımından farklılıkları olsa da, amaçları, yöntemleri ve vokal tercihlerindeki onomatope anlayışları bakımından benzerlikler gösteren bu yöntemlerin ortak özelliği, seslerdeki alterasyonların, o sesleri adlandırmak için kullanılan hecelerin ilk harflerine eklenen ünlülerler ya da es, as gibi hecelerle (tek hece halinde) adlandırılmasıdır. Alterasyonları göstermek için eklenen ünlü harf ya da heceler (tutarlı bir onomatope anlayışıyla), tizleşmelerde ince ünlüler, pestleşmelerde ise kalın ünlüler kullanılacak biçimde seçilmişlerdir. Dolayısıyla seçilen alterasyon eklerinin tınısı, yapılan altetrasyonla (yani, sesteki tizleşme ya da pestleşmeyle) uyum içindedir.
Daha çok eğitim müziğinde kullanılan ve (en azından eğitim müziği alanında) belirli bir kabul düzeyine ulaşmış bulunan bu adlandırma yöntemlerinin yanı sıra başka adlandırma yöntemleri de tasarlanıp önerilmiştir. Bebisation, Damenisation, Tonic-Solfa, Tonika-Do ve Münnich-Jale yöntemlerinde ortak bir özellik olarak öne çıkan onomatope anlayışının aksine, seslerdeki tizleşmeyi a,u,o gibi kalın ünlülerle, pestleşmeyi ise i ve e gibi ince ünlülerle belirtme yoluna gidebilen (!) söz konusu önerilerden bazıları aşağıda tablo olarak verilmiştir.
Yalnızca 1918-1930 yılları arasında bile, tarihçi C.Sachs’ın Guido Eli için kullandığı ifadeyle “yardımcı olmaktan çok akıl karıştıran” bunca yöntem önerilmiş olması şaşırtıcı olup, gerçek müzik yaşamında karşılığı olmayan bu tür alternatif adlandırmalarla yapılacak bir eğitimin (başlangıçta birtakım kolaylıklar getirebilmiş olsa bile) ileride neden olabileceği karışıklıkları değip değmeyeceği düşünülmelidir. Aşağıdaki karşılaştırma tablosunun 8 ve 9. satırlarında görüleceği üzere, aynı kişinin bile (Hermann Thiessen) birer yıl arayla (1926-27) birbirinden farklı iki adlandırma yöntemi önermiş olması, önerilerin ciddiyeti ve tutarlılığı açısından düşündürücüdür…
Dip notlar
*Adnan Atalay’ın 3600 sayfalık kısmı tamamlanmış olup yayınevleriyle görüşme sürecinde olan GGM (Geçmişten Günümüze Müzik) başlıklı müzik kuramı kitabından.
**Almanların Si sesini H, Sibemol sesini ise B harfiyle adlandırmaları Odo yazısında görülen b-molle ve b-carre ayrımının bir uzantısı olup, Si bemol sesini (tıpkı Odo yazısında olduğu gibi) yuvarlak b harfiyle göstermeyi sürdüren Almanlar, Odo yazısında kare b ile gösterilen naturel Si sesi için de (16 yy. da gelen tipo baskı tekniğinde kare b kalıbı bulunmadığından) A’dan G’ye kadar olan 7 harflik dizide G’den sonraki ilk harf olan ve kare b’ye benzeyen h (ya da H) harfiyle göstermeyi tercih etmişlerdir. Almanya, İskandinav ülkeleri ve Kıta Avrupası’nın kuzey batısındaki ülkelerde Zarlino’dan beri (Le Dimostrationi Harmoniche, 1571) gelenekleşmiş olan bu tercihle, A’dan G’ye kadar olan naturel ses dizisinin, ABCDEFG biçimindeki olağan harf sırası yerine (A’dan sonra H harfi getirilerek) AHBCDEFG biçiminde yazılıyor olması, özellikle müzik öğrenimine yeni başlayanlar açısından şaşırtıcı bulunmaktadır.
*** Onomatope: Bir sözcükte kullanılan seslerin, o sözcüğün anlamını yansıtacak tınısal özellikte olması. Örneğin, horlamak, hırlamak, miyavlamak, havlamak, gümbürdemek sözcüklerinde kullanılan seslerin, o sözcüklerin anlamını yansıtan tınıda olmaları gibi…
****Bu değişikliğin, John Curwen tarafından popüler hale getirilen Tonic- Solfa yönteminin öncüsü Sarah Ann Glover (1786-1867) tarafından yapıldığı kabul edilir.
ULUSLARARASI NOTA ADLARI VE KÖKENLERİINTERNATIONALE NOTENNAMEN UND SEINE URSPRUNG
INTERNATIONAL NOTE NAMES AND ITS ORIGINS